İnsanın Evreni

Nasıl oluyor bilmiyorum ama bir şeyler oluyor ve içi sonsuz karmaşıklıktan ve dolmayı bekleyen boşluklardan oluşan insan, bir şekilde evreni kendi hücrelerine indirgemeyi ve bütün bu karmaşıklığı ile başa çıkmayı başarıyor.

 “Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.”

Hep insanın birçok yönüyle içinde koca bir evren barındırdığını düşünmüşümdür. Varlığını düşündükçe işin içinden çıkamadığım sürekli akıp giden bu hayatın içinde birlikte yaşayan ama yalnızlığını iliklerine kadar hisseden insanların bu karmakarışık düzene ne kadar da benzediğini…

Hayat akıp giderken, kimileri aynı anda doğup ölürken, bir yerde güneş doğar ve bir yerde batarken; hastanede yakınını beklerken uyuyakalan insanlarda, hava aydınlanmadan kalkıp okula giden ilkokul çocuklarında, yürümeye başladığında özgür olduğunu düşünüp her yere koşmaya çalışan bebeklerde, az önce dünyanın öbür ucuna doğru kalkan bir uçakta, asla birbiriyle karşılaşmayacak ama hayatlarının sonuna geldiklerinde benzer şeyler yaşamış olacak olan iki yabancıda, yağmur yağdığında bir yerlerin altına koşuşturmaya çalışanlarla ve ıslanmayı umursamadan acelesizce yürüyenler arasındaki farkta insan kendini buluyor. Sanki kendini hem anlamlı hem boş hissettiren bu hayat öylece akmıyor da, insanın içine akıyor.

Tıpkı büyük patlama gibi gerçekleşmesi mucizevi olan bir olayla dünyaya geliyor insan. Evrenin genişlemesi gibi büyüyor, genişliyor. Öyle bir noktaya geliyor ki, bir süre büyümeyi durduruyor ve yine evrenin bazıları tarafından düşünülen olası geleceği  gibi bir sona doğru küçülmeye başlıyor.

Evreninde bir dolu yıldız barındırıyor sonra bu yıldızlar insanın zihninde dolaşan düşünceleri, birbirinden bağımsız olarak beliriveren hisleri, ideal hayatıyla kendi hayatı arasındaki çelişkiyi, hayal kırıklıklarını, hayalleri, rüyaları, sevilen insanları, yaşanan tüm deneyimleri, değerleri, hissedilen her türlü durumu içeriyor. Bütün bu birbiriyle etkileşip bir benlik yaratan durumlar insanın içerisinde zaman zaman patlak veriyor, aynı yıldız patlamaları gibi ve o her gökyüzüne baktığında yıldız kayması göremediği gibi kendi yıldız patlamalarının da çok azını fark edebiliyor. Her gün birbirinden farklı bir sürü deneyim yaşarken, onları bir çırpıda unutuverip sonraki gün bambaşka bir dünyaya uyanıyor.

Aynı gezegenler gibi belli bir yörüngede dönen ve bunun dışına çıkmamakla yükümlü yargılar da dahil oluyor bu evrenin içine. Sanırım dışına çıktığında bomboş ve yörüngesiz kalıp savrulmaktan veya diğer gezegenlerin dikkatini çekmekten korkuyor olmalı ama kesinlikle bir şeylerden korkuyor.

İnsanın içinde oluşan kararsızlıklar ise bir karadelik misali gittikçe kendi zıtlıklarına çekiliyor. Önce bir kuşku düşüyor içine, derin bir nefes alıyor. Kendisini kararsızlığa sürükleyen ancak bunu bozmaya cesareti olmadığı için pasif kalmakla yetindiği o durumu düşünüyor. Kararsızlık bir an sürüyor. Çelişkileri yaptıklarıyla yapamadıkları ve farkında olduklarıyla olamadıkları arasında gidip geliyor. Sonra onu başka bir zaman yeniden hatırlamak üzere unutuyor.

Işık hızında geçiyor insanın hayatı ve bu sürede görebildiği kocaman evren içerisindeki  trilyon galaksinin içerisindeki sayısız gezegenlerden, yıldızlardan yalnızca birkaç bin tanesi oluyor. Bir yüzyıl bile etmeyen hayat, nasıl olur da birkaç dakikada geçiveriyor? İnsan ne kadar kısa sürede çocuk oluyor, hayal gücünü ve zihninde inşa ettiği evrenini kazanıyor ve sonra bir anda kaybediyor?

Hiçbir değeri olmayan belki de yalnızca aynada kayan iki yıldızdan ibaret rastlantılar, nasıl insanın evreninde bir anda değer kazanıyor? Yoksa insan mı evrene değer yüklemeyi seviyor?

Nasıl oluyor bilmiyorum ama bir şeyler oluyor ve içi sonsuz karmaşıklıktan ve dolmayı bekleyen boşluklardan oluşan insan, bir şekilde evreni kendi hücrelerine indirgemeyi ve bütün bu karmaşıklığı ile başa çıkmayı başarıyor.

Bir atom oluyor önce, bir canlı, bir hücre, bir dünya ve en son bir evren.

Doğuyor insan, doğuyor ve sayısız rastlantıların içerisinde kendine bir hayat ediniyor. 

Onu yaşıyor, ona anlam yüklüyor, ona bir iz bırakmak istiyor.

Ve insan, canlı kalan her hücresi yavaşça ölürken ardında bıraktığı gizemle birlikte evrenin sırlarının içine karışıp sessizce kayboluyor.

Yazar: Yaren Köse

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.