DİKTE EDİLEN MUTLULUK

(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
Tüm iplerin aynı anda çekildiği, tüm ışıkların aynı anda söndüğü bir zaman var mıdır?
İnanmak başarmanın yarısı mıdır?
Her şeyin üstesinden gelebilir miyim?
İstersem her şey olur mu?
Üzgünüm ama tabii ki istersem her şey olmaz. İnanarak bir işin yarısını halledemem. Tüm ışıklar aynı anda sönebilir ya da ben öyle hissedebilirim. Ve her şeyin üstesinden gelmek zorunda değilim. Çekiliiin! Mutsuz olma joker hakkımı kullanmak istiyorum. Mutluluk diktatörlüğünde mutsuz olabilmek bir özgürlük müdür?
Sabah sosyal medyada mutluluk yarışlarını izlerken hatta bu yarışa katılırken akşam mutsuz biten filmleri beğenerek izliyor, mutsuz karakterlerin edebiyatında kendimizi buluyoruz.
Mutlulukla bir derdim yok, severim de kendisini. Benim derdim mutluluğun bize dayatılmasında. Bu mutlu olma zorunluluğu, çok küçük yaşlarda bize dayatılıyor. Sevdiği bir oyuncağı kırıldığı, dondurması yere düştüğü için ağlayan küçük bir çocuk düşünün, anne babası ne yapar? Büyük olasılıkla ağlama çocuğum, yenisini alırız der ya da dikkatini dağıtarak onu mutlu etmeye çalışır. Evet, anne babalarımız bunu bizi sevdiği için yapar, mutsuz olmamızı istemezler. Peki ya biz mutsuz olmayı ve bununla baş etmeyi ne zaman ve nasıl öğreneceğiz? Bu davranışların sonucunda ister istemez mutsuz olmanın kötü ve geçiştirilmesi gereken bir durum olduğunu öğreniyor, hatta mutsuz olduğumuz zaman mutluluk bir görevmiş ve bunu yerine getiremiyormuşçasına suçluluk duyuyoruz. Mutsuz olduğumuz durumlarda mutlu olmam gerek düşüncesi başlı başına bir endişe kaynadığı oluşturuyor ve mutsuzluğumuza bir yük daha eklenmiş oluyor.
Peki, sadece mutlu olmamız gerektiğini mi bize dikte edilir? Keşke sadece bununla kalsa mutluluk kriterlerimiz de başkaları tarafından belirleniyor. Mutluluk kriterlerimiz masallardaki mutlu sonlarla çizilmeye başlanıyor. En sık duyduğumuz masalların sonlarını bir hatırlayalım. Mutlu sonlarda başkarakter ya büyük miktarda bir para bulur ya da evlenir. Biz bilmeyiz parayı bulduktan sonra ne oldu. O parayı sağlıklı harcayabildi mi ya da evlilikleri mutlu bir evlilik miydi? Okul öncesinde mutluluk için para ve evliliğin mutluluk için gerekli olduğunu öğrenen bizler, okula başladıktan sonra mutluluğun ulaşılması gereken bir hedef olduğunu zannederiz. Önümüze hep bir hedef konulur. Önce iyi bir lise kazanmak daha sonra iyi bir üniversite, iyi bir iş bu döngü böyle devam eder. Ve bir yaşa geldikten sonra fark ederiz ki mutluluk hep bir adım önümüzde. Biz koştukça o da koşuyor. Başarı, para, aşk, evlilik bunların hepsi mutluluğa katkı sağlayacak etkenler olabilir. Ama mutluluk böyle bir şey değil. Mutluluk önümüzde ki hedef değil, yanı başımızdaki destek olmalı. Ve bilmeliyiz ki bu destek her zaman yanımızda olmayabilir. Onu düşürebiliriz, kaybedebiliriz, onu elimizden bırakıp bir yenisini elde etmek için büyük bedeller ödemek zorunda kalabiliriz ya da elimizden alınabilir. Hayat bu, ne getireceği hiç belli olmaz.
Mutluluk diktatörlüğünde özgürce mutsuz olabilenlere, mutluluğa da mutsuzluğa da gerektiği değeri veren ve tüm öğretilere rağmen mutluluğun arkasından değil yanından gidenlere saygılarımla sözlerimi bitiriyorum.
Yazar: Dilara Şahinoğlu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.