AZ ÇOKTUR

Tutumlu olmak, lazım olanı almak, ihtiyaç duyulduğu kadarını kullanmak, israf etmemek güzeldir. Ancak bunun çok ince bir sınırı, hassas bir dozu vardır. Bunun diğer iki ucu savurganlık ve biriktirme davranışıdır. Biriktirme davranışı  istifçilik de denilen gereksiz, faydasız ve işlevi olmayan eşyaların biriktirilmesi ve atılamaması durumu olan biriktirme bozukluğuna kadar ilerleyebilir ve biriktirdiği şeylerin atılması kişiyi aşırı düzeyde rahatsız eder. Bunun temelinde dürtü kontrol bozukluğu yatmaktadır. Yaşanan bir travma sonucu oluşan kaybetme korkusu bu davranışı tetikleyebilir. Kişi geçmişe bağlı yaşıyorsa ve yalnızlık hissediyorsa, duygusal boşluğunu eşyalarla duygusal bağ kurarak doldurmaya çalışıyor olabilir.
     Lazım olabilecek eşyaları saklamak veya koleksiyon hazırlamak bir bozukluk değildir. Ama gereğinden fazla biriktirme davranışı insanı çok kısıtlar. İhtiyacından fazla eşya biriktirmek yaşam alanını daraltmaktır bir nevi ve de özgürlük alanını. Ve de hayatın içinde her an karşılaşmamız mümkündür bu tür davranışlarla. Sizin de olmuştur indirimde gördüğünüz kıyafeti en kötü ihtimalle evde giyerim düşüncesiyle aldığınız. “Bir beden/numara büyük al seneye de giyersin.” sözü yakinen tanıdık değil mi? Ve bu söz biriktirme davranışında oldukça etkili kanımca. Mutfakta o bir gün bile kullanılmayan kap kacakları, fincan ve yemek takımlarını saymıyorum bile. Hatta bu durum sanal aleme bile taşmış durumda. Sosyal medyada da fazlasıyla fotoğraf biriktiriliyor, çok fazla içerik daha sonra okurum, izlerim diye kaydediliyor. Bunlar ne kadar bildik değil mi?
Tüketim toplumundayız. Zaman buna çok müsait, her yerden ihtiyaç harici bir şeyler almak için bombardımana tutuluyoruz farkında olmadan. “Bir ara kullanırım”, “Ya lazım olursa?” vesveseleri dönüp duruyor zihnimizde. İşin ironik yanı, lazım olur diye saklanan eşyalar ihtiyaç anında nedense bir türlü buunamıyor ama en gereksiz anlarda çıkıveriyorlar karşımıza. Lazım olmayacak kadar fazla eşya biriktirmek hem eşyanın değerini, kalitesini azaltıyor hem de yük oluyor. Hani hatırla şu bir gün lazım olur diye sakladığın ve zamanla dolabının en dibine giden kıyafetleri. Seyahate çıkarken bunu da kullanırım diye bavulları doldurursun, taşırken zorlanırsın o kadar ama bir kez bile kullanmadan geri getirirsin. Yaşamımızın her alanına sızan tüm bu fazlalıklar yaşam alanımızı meşgul ettiği gibi zihnimizi de meşgul ediyor, ağırlık yapıyor. Belki farkında değiliz ama lazım olur diye atmaya kıyamadıklarımız yüzünden zihnimiz rahat değil. Mutlu etmiyor bu fazlalıklar insanı. Bağımlı yapıyor, daralmış ve dört yandan sarılmış hissettiriyor ama mutlu etmiyor. Prangalar takıp esir ediyor, sıkıntı veriyor. Fazlalıklar irademizi elimizden alıp takıntılı biri haline getiriyor. Ne istediğini bilmediği için seçim yapmakta zorlanan, kalabalıklaşan ve kalabalıklaştıkça yalnızlaşan şaşkın bir insana dönüştürüyor. Azı karar çoğu zarar dedikleri şey tam da bu olsa gerek. Bu konuyu düşündüğümde aklıma o meşhur dizeler geliyor hep;
“Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…”


    Yeni bir ihtiyaç anında bulduğumuz anlık çözümler gibi pekala üretebiliriz çözümümüzü olası ihtiyaçta, o yüzden kendimizi zora sokmayalım rahat bırakalım artık, unutalım gitsin ya lazım olursa düşüncesini. Ve unutmayalım eşyanın kölesi değiliz. “Çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın hem” Paylaşmak özgürleşmektir, az çoktur. Fazlalıkları at, sil, paylaş, azalt ve rahatla. Bir parçası kırılıp bozulan takıma üzülmeyi bırakıp manayı bulmak lazım. Az olan fotoğraflardır kıymetli olan. Kullanılan eşyalardır anlamı olan. Zamanımızı daha verimli şeylere ayırsak biriktirmeye vakit kalmaz. Zaman biriktirdiklerini bir gün kullanmanın garantisini vermez ama sevdiklerimizle sevdiğimiz aktiviteleri yaparak nitelikli bir yaşam sürme fırsatını daima verir. Gereksiz ve fazlalık eşyalardan açtığınız eksilten değil hafifleten boşluklar güzel anılarla dolsun.

Bahar KAYA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.