Dr. Öğr. Üyesi Meltem Narter’den Sosyal Psikoloji ve Mitoloji

1) Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?

Peki tanıtayım. 1974 İstanbul doğumluyum. Yaklaşık 23 yıldır psikologluk yapıyorum, üniversitede akademisyen olarak çalışıyorum. İstanbul Üniversitesi Psikoloji mezunuyum. Yüksek lisansımı ve doktoramı da orada tamamladım. Ben kayıtlı ve net olarak sosyal psikoloğum çünkü meslek şu an son derece karışık, kimin ne olduğu belli değil. Benim klinik eğilimim gayet yüksek ve lisanstan klinik mezunuyum. Bizim İstanbul Üniversitesi’nde öyle bir sistem vardı. Dolayısıyla ilgi alanlarım bu iki konu içerisinde şekilleniyor. Doktoram “Cumhuriyetçi kimlik algısı” üzerine,  yüksek lisansım ise “Sosyal Temsiller” ile ilgili. Sosyal temsillere olan düşkünlüğüm, doktora sonrası “Psikanalizin Sosyal Temsilleri” kitabını yazmamla daha üst bir seviyeye ulaştı. Büyük bir araştırma o dolayısıyla bu ve buna benzer çalışmalar yapıyorum. Hala üniversitede öğretim üyeliğini sürdürüyorum.

2) Antik tarihin (özellikle mitolojinin), psikolojinin kökenleri ve terimleri ile iç içe olduğuna dair şüphe yok. Peki bu iç içeliğin nedenleri sizce nelerdir?

Şöyle düşünüyorum; bizim coğrafyamız, Türkiye coğrafyası, daha doğrusu Anadolu ve Trakya coğrafyaları mitolojinin baskın olarak yaşandığı yerler. Ben bunun çok daha öncesinin var olduğunu biliyorum. Özellikle Mezopotamya ve Babil mitolojisinin insanın kendi tarihi açısından yani antropolojik olarak şekillenmesinde çok büyük bir önemi var. Bunun nedeni, inanç sistemlerinin ve kutsallaştırma faaliyetlerinin, zihinsel bir faaliyet bu kutsallaştırma faaliyeti, insanın toplumsal olarak yaşam biçimini belirlemek konusunda çok önemli bir yere sahip. Toplumsal olarak yaşamaya başlamak bir arada ve birlikte düşünmek, insan yararına bilgi üretmek anlamına geliyor. Kimi zaman bu anlama geliyor kimi zaman yararına olmayan şeyler üretmek anlamına geliyor. Hiçbir şey tekil ve hep iyiye doğru değil. İnsan canlısının iyilik yapması kötülük yapmasından daha zordur. Dolayısıyla insanoğlu bu iyilik yapma gayreti içerisinde bir kutsal yaratarak ve yasa koyarak, bir arada kalıcı şeyler yapmayı hedefliyor. Bu, dediğim gibi her zaman iyiyi çıkarmıyor. Biz, insan olduğumuz için ve belki de doğadaki en vahşi canlı olduğumuz için hep iyiyi yaptığımızı düşünüp kendimizi yüceltmek konusunda çok yüksek bir eğilime sahibiz.  Dolayısıyla da bu bakış açısı benim için önemli. Mitoloji dediğimiz şey, insan düşünce tarihinin en önemli çıktılarından bir tanesi çünkü kendilerine inanç sistemleri yaratmışlar. Daha net ne olabilir? Aynı coğrafyadan neşet eden tek tanrılı dinlerde bile mitolojik unsurların geçişli olduğu, ibadet biçimlerinden yaşayış biçimlerine kadar net olarak kendini gösteriyor.  Özellikle tapınaklar, tapınaklardaki sunaklar ve sunulan kurbanlar gibi konularda bunu açıkça görebiliyoruz. Psikolojiye gelince; insanın kendi iç dünyasını anlamak için kurguladığı bu süreç, yani hayatta dengeli, anksiyetesiz yaşamaya çalışmak açısından kurguladığı bu hikaye, aslında insan ruhsallığının da hikayesidir. Baş hikayelerden bir tanesi, Gılgamış Destanı’nda Gılgamış’ın yolculuğudur. Gılgamış’ın bir kahraman, çok büyük bir komutan ya da yarı tanrı özellikli konumuna rağmen insani manada ölümle tanışması, ölümle yüzleşmesi, ölümsüzlüğü araması, en yakınını kaybetmesiyle birlikte bunu kabullenememesi ve rüya görmesi var. Gılgamış’ın rüyasında bir konseyin karşısına çıkması ve ölümsüzlüğü elinde tutan kişinin kendisinden uyumamasını istemesine rağmen Gılgamış’ın uykuya yenik düşmesi var. Uyku ve rüya kavramları, uykuda insana görünenler, aslında insanın o zamanlardan bu yana en önemli meselelerinden birisi olduğunu bize gösteriyor. Tabi ki, bunlar üzerine yapılmış olumlu ve olumsuz olarak bir sürü güzelleme de var. Yani insanın kendi ruhsallığını merak edip yazması, o zamanlardan başlıyor. Tabii ki şunu çok iyi biliyoruz, bugün batı medeniyetinin modern akıl olarak ürettiği çoğu kavramın temelinde Antik Yunan var. Netice olarak insanlar “insan” hakkında düşünüyorlar ve insan hikayeleri üretiyorlar. Bunların en önemlileri mitoloji kadar tragedyalarda da gizlidir. Yunan tragedyaları mitolojiden kaynak alır ve çoğu kişi bunu karıştırır. Tragedyayı doğrudan mitoloji sananlar var. Tabi ki, bunlar kendi arasında geçişlidir. Çünkü Tragedyalar insan eliyle yazılmış ve insana belirli bir insan durumunu göstermeye yarayan oyunlardır ve bu oyunlarda karşı taraf da aynı duyguyu yaşayarak katartik bir süreç yaşayacaktır; aslında hedeflenen budur. Bizler de ruhsallık açısından, bunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu biliyoruz. Toparlayacak olursam eğer; mitoloji aslında bir insan hikayesi yazma gayretidir ve bu hikayelerin farklı boyutları vardır. İnanç boyutu, tapınma boyutu, ders verme boyutu, bir şeyleri öğretme boyutu, nasıl doğru insan olunur boyutu gibi bir sürü boyutları var. Dolayısıyla bugün insanı insanlaştıran bu süreç içerisindeki tüm kavram ve kimseler bugünkü psikoloji ile doğrudan ilgilidir.

3) Sosyal psikolojinin dışında mitoloji dersleri de veriyorsunuz. Sizce bu ders öğrencilerinizin bakışını nasıl değiştiriyor? 

Açıkçası bilmiyorum çünkü hiçbirine sormadım. Ancak keyif alıyorlar, genel tutum bu yönde. Çünkü mitoloji çok hikayevari bir şey dolayısıyla o hikayeleri dinlemek hoşlarına gidiyor. Mitoloji kendi yapısı gereği çok akılda tutulan bir konu değil ancak insan tarihi, insanın ruh sağlığının ve zihin yapısının şekillendirilmesi açısından görebiliyorlarsa bu beni sevindirir. Çünkü burada önemli olan, bu hikayeler çok zaman aşımına uğramamıştır. Yani milattan önce yazılmış bir destan hala günümüzde insanın yaşamında bir yere sahip ise yazılan destanların tek bir bölümündeki duyguları tekrar tekrar yaşama gayreti içerisindeysek bunun muhakkak bir karşılığı vardır. Ümit ediyorum ki öğrencilerim de bu açısından bakıyorlardır. Faydasını göreceklerine inanıyorum. 

4) Bireyin sosyal grup içerisindeki davranışları hakkında günümüzün bilimsel araştırmaları ile efsaneleşmiş mitolojik hikayeler, destanlar arasında ne gibi benzerlikler bulunuyor? 

Bu, çok iddialı bir soru. Şüphesiz ki var ve olmaması imkansız.  Mitolojide özellikle grup içi davranışlar, gruplar arası davranışlar, gruplar arası çatışmalar ve bunların çözümleri ile ilgili çok fazla malzeme var. Çünkü mitoloji tarihi bir savaşlar tarihidir. Bunu, Babil’in ilk yaratılış destanı olarak geçen Enima Eliş’te de görüyoruz. Tanrılar arasındaki tartışmalar; kim kimin adamı, kim kimin savaşçısı ya da kim kimin tanrısı… Bu gerçekten grup içi, gruplar arası davranışların ve kimlik sahibi olmanın önemli özelliklerinden bir tanesidir. Bu durum Mısır’da da var. Mısır mitolojisinde de çok fazla tanrı var. Nil Nehri ve etrafında kurulmuş Mısır uygarlığının küçük krallıklarının her birinin taptığı farklı tanrılar ve tanrıçalar var. Bu demek oluyor ki kimin kimlerden olduğunu ayırt etmek anlamında hangi tanrıya inanıldığı, davranışları göstermek bakımından son derece önemlidir. Yunan mitolojisinde de bu duruma sıkça rastlarız. Türkiye bu konuda çok zengin, özellikle Ege kıyılarında belli başlı tanrıların ve tanrıçaların tapınaklarını görüyoruz. Mesela güneyde Afrodit, Artemis, Apollon tapınakları görürken kuzeyde Athena tapınağını görebiliyoruz. Bu demek oluyor ki o bölgedeki insanların tapındıkları tanrılar ve tanrıçalar farklılık gösteriyor. Bu bir aidiyet duygusudur. Hangi tanrıdan, tanrıçadan medet umuyorsanız artık ondansınızdır. Bu bilgiler, sizin kimliğinizle beraber kendi bireysel oluşumunuzun ve şekillenişinizin bir göstergesidir. Tıpkı günümüzde bir takımın taraftarı olma davranışlarında olduğu gibi mitolojide de taraf olmayı sıklıkla görebiliriz. 

5) Sosyal psikoloji, psikoloji biliminin şüphesiz en önemli alanlarından birisidir. Sosyal psikoloji ile ilgilenen bir öğrenciye tavsiyeleriniz nelerdir? 

Maalesef genel olarak insanlar klinik psikoloji tercih ediyorlar. Türkiye’nin koşulları buna çok uygundu. Bu, -di’li geçmiş zamanda kaldı çünkü çok fazla öğrenci yetiştiriyoruz. Çok kalabalık bir kitle var ve bu kalabalık kitle arasında öğrencilerin sosyal psikolojiyi tercih etmek için pek bir sebepleri yok. Bu çok anlaşılabilir bir şey çünkü sosyal psikoloji Türkiye şartlarında akademik hayat dışında pek bir öneride bulunmuyor. Dolayısıyla mekanik olarak baktığımız zaman akademik kariyeri hedefleyen bir öğrenci için tercih edilebilir bir alandır. Bunun dışında sosyal psikoloji ile ilgilenen birine ilk tavsiyem sokağa çıkması olacaktır. Telefon üzerinden sosyal psikologluk yapılamaz, bunu belirtmek isterim. İnsanları tanıyacaksınız, insanlarla iletişim kurmaktan çekinmeyip sosyal bir varlık olduğunuzu farkına varacaksınız. Bana kalırsa bu çok önemli bir unsurdur. Aynı zamanda her şeye gözünüzün açık olması lazım. Sosyal davranışı şekillendirdiğini düşündüğümüz diğer bilim dallarının ürettiğine hiçbir şekilde kulağı kapatmamak, tam tersine fazlasıyla oralardan beslenmek gerekiyor. Örneğin antropolojiyi bilmeyen bir sosyal psikolog düşünemiyorum. Sosyoloji bilmek, tarihten haberdar olmak gerekiyor. 

Hazırlayan: TPÖÇG Mesleki Bilgilendirme ve Farkındalık Platformu-Kürşad İnanç

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.