
Birçok kitabı, filmi, resmi, müziği inceledik ama bu türlerin klasiklerini incelemedik. Klasikler neden klasiktir? Çünkü hangi dönem olursa olsun o eserlerin öğreteceği, hissettireceği ve düşündüreceği şeyler aynıdır. Bu yüzden bu yazımızda pek çok farklı yıldan alınmış klasikleri incelemek iyi olur diye düşündüm. İyi okumalar herkese…
Oku: Emma / Jane Austen
Emma, birçok meziyetinin ve güzelliğinin yanında babasının pohpohlamasıyla yetişmiş şımarık bir genç kızdır. Bunun yanı sıra kendisi, ana karakterimiz olur. Çok bağlandığı hizmetçisi yanından ayrıldıktan sonra babasıyla yalnız kalan Emma, Harriet adında kendi yaşlarında bir kızla tanışır. Herkesin Harriet’ı onlardan biri olarak benimsemesine ve elit sayılmasına vesile olur. Harriet artık “elit” sayıldığı için Emma onu aynı dereceye sahip, yüksek tabakadan biriyke evlendirmeye karar verir. Böylece Harriet’ın köylü talibi olan Robert Martin’i reddetmesine vesile olur. Bu haber Emma’nın da arkadaş olarak çok sevdiği ve sözünü dinlediği Mr. Knightley’nin kulağına gitmesiyle olaylar karışmaya başlar. Mr. Knightley bu kararın çok kötü olduğunu belirtir ama Emma dinlemeyecektir tabii ki. Oldukça tatlı, komik ve yanlış anlaşılmalarla dolu bu aşk hikayesi yüreğinizi ısıtacak.
Dinle: Claire de Lune / Claude Debussy
Ocean’s Eleven, The Purge, Everything Everywhere All at Once gibi filmlerde duymuş olabileceğiniz oldukça klasik bir parça. Ay ışığı anlamına gelir ve bence gerçekten de ayı izlerken dinlenecek bir şarkı gibi geliyor kulağa. O huzura ve dinginliğe erişebiliyorsunuz. Küçüklüğünden beri müzikle haşır neşir olan Debussy’nin en ünlü parçası diyebiliriz.
İzle: Psycho / Alfred Hitchcock
Bir sürü klasiğe sahip olan Hitchcock’un belki de en klasik filmi Psycho’dur. Öncelikle film fazlasıyla ters köşelerle dolu ve insan ne düşünmesi gerektiğini bilmiyor çünkü ne düşünse tersi çıkıyor. Marion, sıradan bir ofis çalışanıdır ve patronundan oldukça rahatsız olmaktadır, hayatından pek de memnun değildir. Patronu Marion’dan dört yüz bin doları aktarmasını ister ama Marion bunun yerine parayı da alıp kaçar. Marion bu kadar parayı almasına rağmen keyilfi değildir aksine oldukça streslidir. Yolda giderken yağmura yakalanır ve bir otelde durmak zorunda kalır. Sevgili okuyucularım size bir uyarı, asla ama asla böyle korkunç gözüken bir otele girmeyin. Marion, otelin sahibi olan Norman ile tanışır. Norman oldukça şeker, masum bir adamdır ama annesi Norman’ı kıskanıyor gibi gözükmektedir, sürekli olarak Norman’a bağırmaktadır. Norman ile Marion yemeğe iner ve tuhaf olaylar olmaya başlar, Norman gittikçe tuhaflaşır.
Düşün: Creation of Adam / Michelangelo
“İnsanları benim kılığımda yarattım.”. Tablonun ana konusu ve söylemek istediği şey tam olarak bu cümle. Sistine Şapelİ’ne Michelangelo bu şaheseri çizdiğinde, herkesin Tanrı’nın bir yansıması olduğunu göstermek istemiş. Aynı zamanda dikkatli bakıldığında Tanrı’nın etrafı ve kendisi beyin şeklini oluşturur. Beynin birçok bölgesi aslında tabloda resmedilmiştir. Farklı bir açış açısı daha Tanrı’nın etrafında oluşturulan insan halkasının rahim olduğuna ve insanın aslında havadan değil maddi olarak yaratıldığına dikkat çeker. En can alıcı kısım ise Tanrı’nın ve Adem’in değmeyen parmak uçlarıdır. Tanrı, Adem’in eline değebilmek için bütün gücüyle uzanır şekilde tasvir edilir. Adem’in parmağı ise zayıfça havaya kalkmıştır. Bu sembol, Tanrı’nın sesini duymanın ve yolundan gitmenin sadece insana bağlı olduğunu ve Tanrı’nın zaten her şekilde insana kucak açtığını gösterir.
Yazar: Eylül Çelik