Kim olduğunu bilen var mı?
Adınız soyadınızdan bağımsız olarak kim olduğunuzdan haberiniz var mı?
Her gün, her dakika ve yaşadığınız sürece hatta öldüğünüzde bile her an sahip olduğunuz tek kişi olan kendinizle şöyle bir karşılıklı otursanız onun siz olduğunu anlar mısınız?
Peki, en son ne zaman şefkatle teninize dokunup teninizi en ücra noktalarına kadar tanımayı denediniz?
Yani şimdi ben size omuzunuzda ben var mı diye sorsam cevap verebilir misiniz veyahut yüzünüzdeki en karakteristik yeri sorsam cevap verebilir misiniz?
Ne diyor bu huysuz psikolog…
Yani… Aslında diyorum ki; kendimizi tanımayı denemiyoruz. İnsan en çok kendine yabancı olur mu ya! Oluyormuş.
Bir şeyler yaşıyoruz, ardından başka bir şeyler daha ve sonra bambaşka bir şeyler daha. Ama sanıyoruz ki hala o bir şeyleri yaşamadan önceki insanız. Görmüyoruz neye dönüştüğümüzü. Söz gelimi 3 yıl önceki biz ile hareket etmeye çalışıyoruz ama bakın işte 3 yıl önceki biz yok. Hatta dünkü biz bile yok piyasada. Ama diretiyoruz. Değişmek mi istemiyoruz, değişmekten mi korkuyoruz? Hayır, ikisi de değil. Biz değişen şeyin ne olduğunu göremiyoruz. Güzel bir şey yaşıyoruz, oluyor ve bitiyor. Yaşadığımız güzel şeyi göremiyoruz. Bir kötü düşünce geliyor aklımıza ve bir anda mutsuz, depresif, üzgün hissediyoruz. Ama kafamızın içindeki o düşünceyi göremiyoruz. O düşüncenin bizi nasıl değiştirdiğini de… Neden böyleyiz?
Biz bu hayatta hep koşuyoruz… Soluklanmak istediğimizde yüzümüzü başkasına çeviriyoruz. Kendimize sırt çeviriyoruz demiyorum ama yüzümüzü ne zaman yorulsak başkasına çeviriyoruz. Yorulan bizi dinlemiyoruz. Sormuyoruz ki kendimize “Neyim var?” diye. Sonra başkası “Neyin var?” sorusunu sorsun diye bekliyoruz. Neden böyleyiz?
Aynaya bakıyoruz. Her gün aynaya bakıyoruz… Güzel miyiz diye. Aynadaki gözler bize ne söylüyor; yorgun mu, kırgın mı, sinirli mi… Göremiyoruz. Sonra bir başkası bizim ne hissettiğimizi görsün diye bekliyoruz. Neden böyleyiz?
Biz, yeni dünyanın pek de yeni olmayan insanları, değil kendimizin yaşadıklarımızın bile farkında değiliz. Biri ezkaza “Sen kimsin diye?” sorsa adımız, soyadımız, varsa eğer bir de unvanımızdan başka verecek cevabımız yok. Neden böyleyiz?
Ah, öyle yordu ki bu satırlar, çok az enerjim kaldı devam etmek için. İyisi mi siz şöyle bir oturun başucunuza ve sık sık halinizi hatırınızı sorun. Gerekirse biraz saçınızı okşayın, affedin kendinizi, sımsıkı sarılın. Ama kendinizden kaçmayın. Her zaman kendinizi anlamaya, sevmeye, kabul etmeye çalışın. İşte o zaman hiçbir soru korkutamaz sizi.
Yazar: Zeynep Çakmaz