Küçülünce Anlarsın

Sen hangi pencereden seyrediyorsan dünyayı, o kadar sayıyormuşsun var olanları. Bu yüzden de var olduğunu sandıklarınla, başkalarının var ettikleri arasındaki uçurumda kaybolmayı anlamak sanıyormuşuz.

(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 2 dakika sürmektedir.)

Sevgili Küçüğüm,

Ben yıllanmış kimliğin; gözyaşlarından kahkahalarını çekip çıkarmayı öğrenmiş, kimi zaman ise dehlizlerde kaybolup yolunu bulamamış yetişkin hâlinim. Ve benim toy sevincim, senin büyük heveslerini yarınlarından kopup gelen hüzünlerinden öğrendiklerinle sarıp sarmalamaya geldim. Biliyorsun ki hayat bize hep garipti. İnsan nasıl olur da otobüste tek başına sokakları aşar giderdi? Ya da insanları anlamak denen anlaşılmaz meselenin gizemi bir gün çözülür müydü? Benim tatlı dünüm, kafandaki sorulardan birkaçını eksiltili cümlelerle tamamlamak isterim. Çünkü ben hâlâ çoğu cümleye noktayı sahiden koyamayacak kadar toy olduğumu öğrenecek kadar büyüdüm. 

Öncelikle, tek başına yolculuk yapmak öyle fevkalade bir meziyet değilmiş. Asıl meziyet içindeki yolculukta, kafandaki tek başınalıkla dönüşmekten korktukların ve olmak istediğin sen arasında yolculuğunu tamamlayabilmekmiş. Sevgili küçüğüm, üstelik bu yolculuk öyle varış noktası olanlardan da değilmiş, sürekli ve durmadan gidilenlerdenmiş. Öyle kolay da değilmiş sürekli gitmeye çalışmak. Annemizin kucağında, bilmediğimiz sokakları da soramıyormuşuz üstelik. Ana kucağı sıcaklığını aklındaki karmaşayla takas ediyormuşsun. Otobüste tek başına gitmenin korkusunu taşıyormuşsun ama hâlâ. Kafanda hep “Ne yapacağım?” sorusu oluyormuş. Yine de sevgili çocukluğum, biz hayat yolcuları tepetaklak olduğumuz engellerde dahi ne yapacağımızı buluyormuşuz. Sen de bulacaksın. En tamamlanmış yerinden eksilip dağılacaksın, güvendiğin dağların ayazında titreyecek için ve ölüm denen yok olma hâlinin bile seni yok edemeyeceği kadar yok olacaksın içinde ama miniğim hayat denen bu yolculukta sen de elbet kendi yolunu bulacaksın. Bu yüzden korkma, insan tek başına otobüste çok da güzel gidiyormuş.

 

Ve benim hep olmak istediğim yaşım, insanları anlamak denen şey, yalanmış. Herkes kendine hasmış ve karşındakinden anladığın yalnızca senin algın kadarmış. Sen hangi pencereden seyrediyorsan dünyayı, o kadar sayıyormuşsun var olanları. Bu yüzden de var olduğunu sandıklarınla, başkalarının var ettikleri arasındaki uçurumda kaybolmayı anlamak sanıyormuşuz. Ama tabii bunu hiç anlamadığımızdan; insanları kötü ve iyi ilan etmekte fazla acele ediyor, kafamızdaki yargısız infazlara da anlamak diyormuşuz. Oysa biz hiç anlamıyormuşuz. 

 

Ah benim en güzel hayalim, sonra hatalar yapacaksın. Kafandaki soru işaretlerini eğip bükerek ünlem koyacaksın günlerinin sonuna ve bazen soru işaretlerine asılı kalıp düşmekten korkacaksın. Öyle güzel hataların olacak ki nefret edeceksin her birinden. Kendini katlederek yeniden doğduğunu anlayana kadar nefret edeceksin bütün pişmanlıklarından. Ama sonra hataların, doğruların inşasında kullanıldığını öğrendiğinde ve dönüşmekten korktuğun ne varsa dönüşerek kendine bürünmeye başladığını anladığında bu hataların hep sana vardığını göreceksin. Sancılı bir doğum olacak bu ama her gün dünden daha kendin olmanın sevincini yaşayacaksın. Sevgili küçüğüm; her gününü acıya, sevgiye, kedere ve sevince doya doya yaşayacaksın. Belki ne dediğimi şimdi anlamayacaksın ama kim bilir belki büyüyünce anlarsın.

*Müzik Önerisi: Encam Potkal – Potkal

                                          Yazar: Almina Kesler

Görsel Kaynak: https://pin.it/5mODtbO

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.