İnsafsız Mıyız?

"Belki de insafsız değiliz sadece insanız. Fark etmiyoruz büyük sonuçların küçük sebeplerden doğduğunu ve en büyük acıların beklenmedik anlardan çıktığını."

(Bu yazının okunması yaklaşık iki dakika sürmektedir.)
Bu yazımda size bir baba oğuldan bahsetmek istiyorum. Belki de bir ömür pişmanlığı yaşayacak bir oğul. Fikret Ürgüp’ün Termal Otel adlı öyküsüne konu olan bir baba oğul hikayesi. Kısaca öyküyü özetlemem gerekirse… Otelde garson olarak çalışan baba akciğer tüberkülozu ve durumu ağırdır. Hastalığına rağmen çalışmak mecburiyetinde olan baba çalışmaya devam eder. Oğlu yaz tatilinde babasını yanına gelir. Küçük çocuk, müşterilerin çocukları tarafından oyuna alınmaz. Babası oğlunun bu halini görünce üzülür ve yanına çağırır. Babasından utanan çocuk babasının yanında fazla gözükmez istemez ve yanına gitmez. Zaten ağır hasta olan garson gün içinde fenalaşır ve ağzından kanlar boşalarak can verir. Hala diğer çocuklar tarafından oyuna alınmayı bekleyen küçük çocuk babası ölürken yanında değildir ve olanlardan bihaber beklemeye devam eder. Yazar çocuğun bu halini ve ileride yaşayacaklarını şu sözlerle ifade eder: “Çocuklar insafsız olurlar ve içlerinde bilmedikleri yaralar kalır.” Bu söz, hikâyeyi her okuduğumda ilk kez duyuyormuş gibi etkiler beni. Ama bu sözde katılmadığım bir nokta var. Çocuk insafsız olduğu için babasının yanına gitmemiş değil. Çocuk bilmediği için babasını yanına gitmedi. Ölümü, koşulsuz sevgiyi, ailenin önemini, pişmanlığı, hüznü, hayatı bilmediği için gitmedi. Veda etmeden kaybetmenin acısını, babası tarafından her an kabul edilebileceğini ve bir ölünün ardından pişmanlık duymanın ne demek olduğunu bilseydi muhtemelen babasının yanına giderdi.
Belki bilseydi de gitmeyebilirdi. Tıpkı bizim gibi. Biz yetişkinler de bir anlık düşüncesizliğimizin, bir anlık umursamazlığımızın, unutkanlığımızın, bana bir şey olmazcılığımızın bedelini yıllarca ödeyebiliyoruz. Öfkeyle söylediğimiz bir söz, karşımızdaki hayattayken çokta önemli olmuyor, ta ki karşımızdakini kaybedene kadar ya da başına kötü bir şey gelene kadar. İşte o zaman söylediğimiz küçük bir söz büyüyor, pişmanlık oluyor, suçluluk oluyor, vicdan azabı oluyor. Bir anlık dalgınlık kazaya sebep olabiliyor. Günlük hayatın telaşı ve ertelenen işler, aranması gereken kişiler, ziyaret edilmemiş hastalar birikiyor. Sonra, sonra ne oluyor. Keşkelerle dolu cenazeler. Ah keşke son zamanlarında yanında olsaydım. Keşke o sözü söylemeseydim. Daha dikkatli olsam ne olurdu? Adım adım yok olurken nasıl fark etmedim ve daha acıları… Mezarlar ilgisiz çocuklarla, sevildiğini duymayan sevgililerle, aranmayan yaşlılarla dolu. Ve hepsi için ölümleri çok erken. Hep söyleyecek bir sözleri, tamamlanması gereken işleri vardı. Yaşayanlar, onların da yükleri çok ağır. Pişmanlıkları, veda edemedikleri yakınları, çok uzun listeleri, geri gelmeyecek dünleri, telafi edemedikleri hataları…
Söze başladığım yere gelirsem, küçük çocuk bilmedikleriyle birlikte çok doğal bir tepki verdi. Çevresi tarafından kabul görmek için babasından uzak durdu. O insafsız değildi küçüktü. Yine de babası içinde hep bir acı olarak kalacak. Belki sebebini bile anlamayacak. Peki ya biz, biz biliyoruz. Başımıza defalarca geliyor. Bir anlık hatamız, ertelediklerimiz, unuttuklarımız çok büyük acılara sebep oluyor ama devam ediyoruz. Biz insafsız mıyız peki? Yani insafsız olduğumuz çok nokta var tabii. Ama bu sonuçların hepsi de insafsızlıktan ya da kötü niyetten doğmuyor. Belki kendimizi çok güvende hissediyoruz. Bize ve sevdiklerimize bir şey olmaz sanıyor, sonrada tek bir an bile güvende olmadığımız anlıyoruz. Belki de insafsız değiliz sadece insanız. Fark etmiyoruz büyük sonuçların küçük sebeplerden doğduğunu ve en büyük acıların beklenmedik anlardan çıktığını.
Yazar: Dilara Şahinoğlu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.