(Bu yazının okunması yaklaşık 2 dakika sürmektedir.)
Çocukken kurduğu hayalleri gerçekleştirebilen kaç kişiyiz yeryüzünde?
Peki ya hala çocuk ruhunu koruyarak hikayesini yazmaya devam eden kaç insan var; her şeye ve herkese rağmen?
Umduklarımız karşısında bulduklarımızın muhteşem zıtlığına şahit oluyoruz şu günlerde. Hayallerimizin ucu bucağı yokken hayal kırıklıklarına yenik düşüyor; dört duvar arasına sıkışıp can havliyle göğe kaldırıyoruz başımızı; ‘bir umut’ diyerek. Seçeneklerimizi sınırsız sanarken, hiçliğin ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. Sorular soruları kovalıyor, belirsizlikler yakanızı bırakmıyor ve geleceğin yükü biniyor omuzlarınıza. Seçenekleri çoğaltmaya çalışırken onlar sana acımadan ikişer üçer azalıyor. Onca yürüdüğümüz yoldan sonra nereye çıktığını bilmediğimiz yollara düşüyor; hayat sınavında tahmin etmediğiniz durumlarla karşılaşıyoruz. Bazen eksik yarınlara yürüyoruz gözümüz kapalı. Bahtımıza ne çıkarsa diyor hayat yolculuğunda biraz daha ilerliyoruz; belki de yürüdüğümüzü sanıp kendimizi kandırıyor; adım saymaktan öte gidemiyoruz. Kim bilir?
Hayat. Bir kelime, iki hece ve sayısız heyecan, umut, anı, sevinç, gözyaşı ve hayal kırıklığı. Adını bile hatırlamadığımız, yolda görsek tanıyamayacağız insanlar dokundu hayatlarımıza iyi veya kötü. Çaresizlikle yüz yüze kaldığımız anlarda kalabalıklar içerisinde ne kadar yalnız olduğumuzu fark ettik. Bu farkındalık kimilerimize koskoca bir umutsuzluğu emanet etti. Hem de bizlere hiç sormadan. Öyle anlar yaşadık ki her anımızı paylaştığımız kişilerin bize ne kadar da yabancı olduğunu fark ettik ve bu fark ediş hayatımızın dönüm noktalarından biri oldu belki de. Gerçeklerin acısı hiçbir şeye benzemiyormuş ve evet her birimiz bir başına yürüyormuşuz hayat yolculuğumuzda.
Tüm olumsuzluklara rağmen akış hiç durmadan devam ediyor ve bu akışta sizde akıp gidiyorsunuz. Yerinizde dururken bile sizin dışınızda veyahut sizi etkileyecek birtakım olaylar gerçekleşiyor. Nefes alıyorsak eğer bir kelebeğin kanat çırpışından dahi etkileniyor ve etkiliyoruz bir başka hikayeleri. “Her adım atışımız da, her karar alışımız da bu durumun farkında olsaydık dünya nasıl bir yer olurdu acaba?” sorusu yankılanıyor kulaklarımda ve kendime sorduğum tüm sorular cevaplarını kendisinde sır gibi saklayacak; biraz bencilce görünüyor değil mi? Şimdi ters yüz yapalım. Eğer sorularımın cevaplarını bilseydim cevapların sorumluluğunu taşıyabilir miydim? Yine koskoca bir muamma yumağı düşüyor kucağıma. Hayat gibi.
23 yıllık hikayemin bir parçası olan yazma tutkumla okuyucularımın hikayelerine dokundum farkında olarak. Yaşam, yaşadıkça anlamlı hale geliyor ve yetiştiriyor bizi yarınlara. “Bunu yapamam” dediklerimizi yapar hale geliyor; kendi içimizde yetiştirdiğimiz ağaçların meyvelerini topluyoruz teker teker. Aruoba duygularıma ayna tutuyor aşağıda yer vereceğim cümlelerinde:
“Hani çiçekler vardır sanarsın, hep tomurcuk kalacaklar (öylesine uzun sürmüştür ki gelişmeleri, serpilmeleri, olgunlaşmaları); oysa, gün gelir, inanamadığın bir hızla, pırıl pırıl açıverirler ya işte, öyle: birdenbire geliverir yaşamının anlamı.
Yıllar sürer, çünkü, o küçücük tomurcuğun gelişmesi, sonra çiçeklenmesi; sonra olgunlaşması, meyveye duracak hale gelmesi. Yıllar ve yıllar…
Meyve: olgunluktan çürümeye geçiş olacaktır, ama, yokluktan varlığa da…
Yaşamdan ölüme; ama, bir o kadar da, ölümden yaşama…”
Bir başka zamanda ve bir başka mekanda hikayelerinize yeniden dokunmak dileğiyle…
Kendinize iyi bakın!
Yazar: Elif Ayça Ölmez