“Bu yazının okunması 2 dakika sürmektedir.”
Şu an balkonumda oturmuş, bir yandan gökyüzündeki yıldızlara bakıyor bir yandan da elimde kalemim bu satırları yazıyorum. Hava serin ama elimdeki çayın sıcaklığı ısınmama yetiyor. Yıldızlara bakarken aklımdan birçok şey geçiyor fakat sanırım en belirgini hayatın değişkenliği. Değil bir yıl öncesi, birkaç ay öncesi bile her şey o kadar farklıydı ki hayatımda. Herkes her şeyin durgunlaştığı, hayatın ve bizim varoluş amacımızı sorguladığımız bir dönem yaşamıştır. O öyle bir dönemdir ki ne ileri gidebilirsiniz elinizdekilerle ne de geri dönebilirsiniz, boşluktasınızdır. Neyi neden yaptığınızı bilemez duruma gelirsiniz. Bu durumun içinden çıkmak için çabalar, bazen hiç beklemediğiniz bir anda gelen bir umut ışığıyla yeniden iplerini ele geçirirsiniz hayatınızın (mümkün olduğu kadar tabii) ya da çabalamaktan vazgeçip her şeyi akışına bırakırsınız. Benim umut ışığım bir maildi. İlk okuyunca garip duran bu cümle gayet gerçek. Evet, benim yeniden “canlı” hissetmemi sağlayan bir mail oldu. Hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir kişiden aldığım bu mail meğer hayatımı şekillendiren bir adım olacakmış tabii ben bunu başta bilmiyordum. Hepinizin “Şu maili açıkla da kurtulalım” dediğini duyar gibiyim fakat dikkatinizi çekmek isterim ki burada anlatmak istediğim mailin içeriği değil, her şeyin nasıl bir anda değişebileceği. Kendimi boşlukta hissettiğim bir dönem de ortaya çıkan bu umut ışığını olumlu olarak cevapladım ve sanırım şu zamana kadar yaptığım en iyi şeydi. O maili cevaplayıp daha sonra maili hayata geçirmeye başladığımda tabiri caizse artık “boş” hissetmediğimi fark ettim. Her günümü daha dolu yaşadığımı, sabahları erken uyanmanın artık zor olmadığını, uyuyacağım zaman daha umutlu ve mutlu uyuduğumu fark ettim. Her şey yavaş yavaş yerine oturuyor gibiydi. Sonra günler ayları kovaladı ve bu mail sayesinde ikinci bir şans elde edip bu şansı değerlendirdim. Artık ne birkaç ay önceki boşluk vardı ne de sorgulayışlar. Hayat bana yol çizmem için bir kalem vermişti, ben de o yolu çizebildiğim en güzel haliyle çizip kontrolünü elime almaya çalışmıştım.
Size biraz kendimden, hikayemden bahsettim. Hayat cidden tahmin edilemez bir olgu ve neyin ne zaman değişeceği belli değil. Gerçek hayatın içinde küçük bir masal yaşatıyor bazen, tam umutların tükendiği an da bir kurtarıcı gönderiyor ve siyahlar beyaz oluyor. Anlattıklarım da bu masalın bir parçasıydı bana göre yalnız tüm bu bahsettiklerimin içinde önemli olan iki nokta var bana göre; asla umudunu yitirmemek ve cesaret etmek. Ne yaşanırsa yaşansın umudunu yitirmemeli insan. Çünkü umut bir kere yitirildi mi tüm evren yardım etse de faydasız kalır tüm çabalar. O yüzden en karanlık zamanlarda bile umut etmeyi bırakmayın. Yazımın en başında bahsettiğim ”pes edip hayatı akışına bırakan” ikinci gruptan olmayın. Hayata uyum sağlayın ama ondan alabileceklerinizden ümidi kesmeyin ve tabi ki cesaretli olun. Ben o maile cevap vermeseydim, önüme çıkan ikinci şansı değerlendirmeseydim ne hayatın değişkenliğini bu kadar görebilirdim ne de bu yazıyı yazabilirdim. Körü körüne bir cesaretten bahsetmiyorum. Düşünüp taşının, eksileri artıları değerlendirin sonra harekete geçin ama asla pasif kalmayın çünkü hikayenizin yazarı siz olabilirsiniz.
Ben bu satırları yazarken yıldızlar kaybolmuş, hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamış bile. Yeni bir gün doğmuş, yeni bir hayal, yeni bir başlangıç. Belki bazılarımız bu yeni günde yeni adımlar atacak, belki “boş”luğunu dolduracak, belki bir mail alacak tıpkı benim gibi ve her şey yeniden başlayacak. Ne olursa olsun hayat bir şekilde bizi şaşırtacak, yeter ki şaşırmak isteyelim.
Yazar: Ezgi Yılmaz