Genç Bir Kadından Mektup 4#: Muhabbet Kuşu’nun Hikayesi

"Şimdi sizler, bu da ne garip bir kadınmış diyebilirsiniz. Hayır, size kızamam. Ben de omzunda minik bir kuşla gezen bir kadın görsem garipserdim. Ancak göremem, bu pek mümkün değil."

(Bu yazının okunması yaklaşık 4 dakika sürmektedir.)
Bu mektup genç bir kadından; dışarıda bir yerlerde, kendi yaşamlarına hükmetmeye çalışan tüm kadınlara açık bir çağrıdır. Mektubunuzun içine gizlediğiniz hikayelerinizle bu mektuba yanıt verebilirsiniz. İlham verici satırlarımızı buraya dizmekten gurur duyacağım.

Okuyacağınız mektup dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir isimle yaşayan genç bir kadından gönderilmiştir. Bendeniz size bu mektubu usulünce iletmekle görevlendirilmiş bulunmaktayım.

“Bu mektup belki kiminizin canını yakacak, belki kiminizin boğazında var olan düğümlere bir yenisini ekleyecek ve belki de kiminizi rahatsız edecek. Ancak tüm yaşanılanlardan sonra, bu mektubu yazmak zorunda olduğumu biliyorum. Bu sebeple, mektubun sizde yaratacağı her duyguya bir hazineymiş gibi sarılmanızı ve daima içinizde taze tutmanızı diliyorum.

Hangi zamanda, hangi coğrafyada yaşadığımın bir önemi yok. Sonuçta insan insandır, değil mi? Acılar da gülüşler de aynı izleri bırakır yüzümüzde. İşte bu yüzden hangi zamandan ve nereden geldiğimi önemsemeyin dostlarım. Hepiniz beni yaşıtınız olan garip bir insan olarak bilseniz yeterli.

Ben omzumda bir kuşla dolanırım etrafta. Görenler bazen şaşıp kalsa da sonradan alışırlar bu duruma. Turuncu parlak tüylü küçük dostum, benim tüm sezgilerimi taşır. Benim omzumda, benden bir parça olur. Benim yerime görür, konuşur ve hatta bazen ağlar.

Şimdi sizler, bu da ne garip bir kadınmış diyebilirsiniz. Hayır, size kızamam. Ben de omzunda minik bir kuşla gezen bir kadın görsem garipserdim. Ancak göremem, bu pek mümkün değil.

Gözlerim görme kabiliyetinden yoksun kalalı çok uzun zaman oldu. Gözlerimin işlevlerini yerine getirdiği zamanlar ben sadece bebektim. Yani kendimi bildim bileli böyleyim diyebiliriz.

İşte aslında benim hikayem bununla başlıyor. Küçük bir çocukken her şey daha kolaydı. Annem, babam ve ablalarım ellerimden tutar bana yardımcı olurlardı. O zamanlar omzumdaki minik dostum benimle olmadığından, onların desteğiyle yaşardım.

Ama büyüdükçe işler değişti. İnsanın kendi kendine yapması gereken şeyler vardır ya da yalnız olmak istediği zamanlar. Ama ben daima birilerinin elini tutmaya muhtaçtım. Karanlığa alışmış olsam da onunla dans edemiyordum. Gözleri görmeyen diğer insanlar gibi etrafımı hissedemiyor, bir şeylere ya da kendime zarar vermeden üç adım atamıyordum.

Bu durumun böyle devam edemeyeceğini düşünen babam, beni bu karanlıkla dans ettirebilecek bir öğretmen buldu. Uzun süre eğitimler aldım, düştüm kalktım ve bazen de yaralandım. Ama en sonunda bu karanlığa karıştım. Artık kendi kendime işlerimi halledebiliyordum. Bazen büyük bahçemizde uzun yürüyüşlere ya da dışarıya dolaşmaya çıkabiliyordum. Öğretmenimin de dediği gibi artık parmak uçlarımla görmeyi öğrenmiştim. Dokunarak bahçedeki meyveleri ayırt edebiliyordum, mutfağa girip kendime bir şeyler hazırlayabiliyordum ve kendim giyinebiliyordum.

Artık karanlığımın içine bir damla ışık düşmüş gibiydi. Her şey çok güzel gidiyordu. Bahçedeki uzun gezilerim sırasında tanıştığım genç bahçıvan ile arkadaş olmuştum. Artık kendimi tamamen normal biri gibi hissediyordum.

Bahçe gezilerimden biri esnasında yeni arkadaşım bana şöyle demişti:

‘Tüm bu güzellikleri görememen üzücü. Ancak belki de göremediğin için dünyanın güzelliklerinin değerini hepimizden çok biliyorsun.’

Genç bahçıvan duygusal bir adamdı. Bana çiçekleri öğretmişti. Dokunarak kasımpatıyı, gülü ve ortancayı tanımıştım. Bana bu çiçeklerden taçlar yapardı ve biz tüm akşamüstü bu eşsiz doğanın kucağına kendimizi bırakırdık.

Ailem yeni arkadaşımla yakınlığımdan memnunlardı. Sürekli evde oturan ve göremeyen kızlarının sosyalleşmek için tek fırsatı buydu. Genç bahçıvanı çok sevdiler, akşam yemeklerimizde masamızı şenlendirmesi için devamlı davetlimiz oldu. Ablalarım, annem, babam; herkes o genç bahçıvana bayılmıştı. Özgür ruhlu, dingin ve sevgi doluydu. Ben ise bu genç bahçıvana karşı, kalbimde bilmediğim bir duygu besliyordum.

Sonraları ablalarım bunu anladı. Benim bilmediğim o yabancı duygunun adının aşk olduğunu söylediler. Bu kelime üç gün beynimde döndü durdu. Ablalarıma göre bizim genç bahçıvan da aynı duyguları besliyordu. Yoksa bana her gün bahçeden taze meyveler ve çiçekler getirmez, her gününü benimle geçirmez ve bana baktığı gibi bakmazmış. Nasıl baktığı hakkında bir yorum yapamam ancak diğer yaptıkları gerçekti. Günlerce içimi kemiren bu merakla baş etmeye çalıştım. Sonra bir gün bir söğüt ağacının altında yaptığımız piknik esnasında dayanamadım ve sordum:

‘Hiç âşık oldun mu?’

O an, görmesem de üzerimde ılık bir bakış hissettim. O öğleden sonra, söğüt ağacının altında aşkın anlamını öğrendim. Saatlerce konuştuk ve ben kalbimdeki yabancı duyguyu o öğleden sonra minnetle selamladım.

Böyle böyle bir yıl geçti ve gitti. Bahçıvan dostum ve ben her gün birlikte bahçeyi adımladık. Gel zaman git zaman bir gün babam beni karşısına aldı ve bana şunu sordu:

‘Evlenmek ister misin?’

Bu soruyu ilk duyduğumda korkmuştum. O kadar büyümüş müydüm? Aynada kendimi göremediğimden hala küçük bir çocuk gibi göründüğümü düşünmüştüm. Ama sonra babam bana, benim genç bahçıvan dostumun onunla konuştuğunu ve bana âşık olduğunu anlattığını söyledi.

Babam istersem bunun olabileceğini, korkmama gerek olmadığını söyledi. İhtiyacım olan tüm desteği sağlayacağını ve ailemin beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını da ekledi. O zaman ben de korkularımdan arındım ve genç bahçıvan dostumla evlenmeyi kabul ettim.

Buraya kadar her şey çok güzeldi dediğinizi duyar gibiyim dostlarım. Ancak acı olmadan insan var olur mu? Her şey bu denli güzelken, yüzümde acının izlerini oluşturacak hiçbir şey yaşanmadan mı sürecektim hayatımı? Ben de böyle sanmıştım ancak yaşamın acımasızlığı o zaman yüzüme vurdu.

Bir gün oturduğumuz semtteki birkaç kız arkadaşımla pikniğe gitmiştik. Piknik çıkışında, kız arkadaşlarımdan biri bir pastanede oturmayı teklif etti. Biraz yürüdükten sonra bir pastaneye girdik. Nerede olduğumuzu bilmiyordum ancak kendimi tehlikede de hissetmiyordum. Tatlılarımızı yedikten sonra kızlardan biri bir işi olduğunu unuttuğundan apar topar kalktı. İki kişi kalmıştık. Biraz daha oturup sohbet ettikten sonra tam gitmeyi teklif edeceğim esnada arkadaşım sokağın karşısında bir dostunu gördüğünü ve ona merhaba diyip hemen geleceğini söyledi. Ben de çaresizce onu beklemeye başladım.

İşte o zaman, hayatın acı yüzünü tanıdım. Gözlerimin göremeyişinden faydalanarak bana rızam dışında dokunmaya çalışan bir elle irkildim. Korkuyla ayağa kalktım, masaları devirdim ve bağırmaya başladım.

Bu kısmı daha fazla anlatarak sizleri rahatsız etmeyeceğim dostlarım. Bu mektubun amacı sizleri rahatsız etmek değil.

O akşam ağlayarak eve gittim. Bir hafta boyunca kimseye tek bir kelime etmedim. Bahçeye çıkmıyor, kimseyle bir araya gelmek istemiyordum. Herkes çok endişeliydi. Ablalarım başımda pervane gibi dönüyor, hasta olup olmadığımı anlamaya çalışıyorlardı. Zavallı anneciğim sürekli doktorlar çağırıyor beni iyileştirmeye çalışıyordu.

Ben ise bitmiş haldeydim. Ne yaşadığımın ayırdında değildim, korkuyordum. Bir zaman sonra bir gün babam odama geldi. Babamla hep konuşmasak da anlaşabildiğimiz bir ilişkimiz olmuştu. Bana söylediği tek şey şu oldu:

‘Ne yaşadın bilmiyorum ancak seni korumak istiyorum.’

Bundan sonra birkaç saat süren bir ağlama nöbetinin ardından babama her şeyi anlattım. Gözlerim görmediği için ne hangi pastanede olduğumuzu biliyordum ne de kimin bana bunları yaptığını.

Babam derin bir nefes aldıktan sonra şunu söyledi:

‘Bu halde olması gereken sen değilsin. Utanıp odandaki perdelerin arkasına saklanacağın bir şey yapmadın. Utanması gerekenleri de utandıracağız.’

Bir süre sonra bu olay tüm ev halkı arasında yayıldı. Babam pastaneyi ve orada çalışanları bulma girişimindeydi. İlk defa gözlerim görmediği için kendimi suçlu hissediyordum.

Bir akşamüstü cesaretimi toplayıp bahçeye çıktım. Bahçıvan dostum ile konuşmak istiyordum. Onun yanına gittim. Konuşmadan, sadece birbirimizin varlığını düşünerek saatlerce oturduk. Bu sessizlik aslında çok şey anlatıyordu. Birkaç saatin ardından ellerimde onun ellerini hissettim. Daha sonra da avcumun içinde bir şeyin varlığını.

‘Bu bir muhabbet kuşu. Rengi turuncu.’

Elimi omzuma götürerek kuşu oraya koydu. Başta kuşun varlığı beni kaygılandırsa da sonra en iyi arkadaşım oldu. Benim yerime görüyor, hissediyor ve bazen konuşuyordu. Sabahları güzel sesiyle beni uyandırıyor, geceleri de baş ucumda usul usul bekliyordu.

Sonra ne mi oldu? Babam gereken her şeyin yapılmasını sağladı. Suçlular bulundu, adalet sağlandı. Ben bahçıvan dostumla evlendim. Hala omzumda o güzel muhabbet kuşuyla gezerim. Dedim ya garip bir kadınım.

Benim hikayemin sonu mutlu oldu. Ama adalete kavuşamadan karanlık sonlara hapsolan birçok kadın var. Bu yaşananlar benim suçum ya da hatam değildi. Bunu benliğime kabul ettirdiğimde, her şey değişti. Başlarda kendimi suçladım, kendimden uzaklaştım. Ama sonra neden diye sordum kendime. Bunu ben istemedim, benim hatam değildi. Dik durmaktan, hakkımı aramaktan bir an olsun vazgeçmeyecektim. Bu kadar adaletsizliğin arasında doğru kalmak da yaşamak da çok zor biliyorum. Ancak kapıların ardına kendini hapsetmesi gereken ben değildim.

Yanımda duran bir ailem olduğu için ben şanslıydım. Fakat çoğu kadın tek başına savaşmak zorunda kalıyor. Kendilerine yükledikleri suçlar yetmezmiş gibi bir de etraftan gelen suçlamalarla mücadele ediyorlar. İşte dimdik durmak yanında ailen olduğunda daha kolay oluyor. Bu yüzden bu mektup, genç kadınlara olduğu kadar ailelere de yazıldı. Çocuklarınızın yanında, dimdik ve onlardan emin durduğunuz sürece onlar daha da güçlü olacaklardır. Bir kadının hayatını yanında duran güçlü bir aile değiştirebilir.

Düşünüyorum da bu hayatta her şeyi değiştirebilecek iki şey var; sırtınızda ellerini hissettiğiniz bir aile ve turuncu bir muhabbet kuşu.”
Yazar: Eylül Yılmaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.