Gece Yarısı Macerası

Gece uykumdan uyanıp tuvalete kalkmak en nefret ettiğim şeydir. Aynı şekilde uykumdan uyanıp su içmek, çalan kapıya bakmak da sinirimi bozar. Genel olarak tatlı uykumdan uyanmak istemem. Geçen yine tatlı uykumu bölmüş mesanem daha fazla dayanamadığımdan tuvalete kalkmıştım. Tuvalete varmak için iki oda geçmem gerekir. Yatak odası benim odamın yanında ve kapısı kapalı. Biricik babacığımın horlama sesleri bu sayede %50 daha az geliyor.  İlk oda 12 yaşındaki kardeşimin odası. Yine dağınık. Bütün gün bir bilgisayarla bir de yeni aldığı uzaktan kumandalı uçakla oynadı. Hal böyle olunca ödevlerini son anda annemin sinir patlamasıyla beraber ağlayarak yaptı ve odayı o şekilde bırakıp uykuya daldı. Üstü her zamanki gibi açıktı. Ayıptır söylemesi örtmeye üşendim ve yoluma devam ettim. Bir sonraki yer mutfak. Burası da her zamanki gibi muntazam bir şekilde düzenli. Profesyonel ev hanımı olan annem kendimi bildim bileli asla sabaha bulaşık bırakmaz. Sabaha ne olacağı belli olmazmış.

Tam mutfağın hizasından yarı sürünerek geçip ilerlerken gözlerim mutfağın sokak lambasından vuran loş ışığında masanın altından balkon kapısına doğru ilerleyen bir şey gördü. Beynin o anda küçük çaplı bir felç geçirdi ve birkaç saniyeliğine çalışmayı durdurdu. Ne yapacağımı bilemez durumda kaldım. Neydi o, kimdi? İnsan mıydı, yok canım, kim olacak ki? Ama aynı insana benziyordu. Masanın altından balkon yönüne hareket etti işte. Peki insan olsun. Ama kim? Hırsız? Katil? Aman Yarabbi! Ne olursa olsun evden olmayan biri. Çünkü dağınık odasında uyuyan kardeşimi gördüm. E yatak odasının da kapısı kapalıydı. Biri kalkmış olsa açık olurdu. Kesin benim uyandığımı ayak seslerimden fark edip balkon kapısına doğru giden biri. Kaçacak aklı sıra oradan ya da saklanıp birkaçımızı doğrayacak. Ne yapmalı, nasıl alt etmeli? Hem korkudan tir tir titriyorum hem de ailenin tek uyanık bireyi olarak geri kalan 3 kişiyi koruma görevini üstlenmek istiyorum. Çığlık atıp babamı çağırsam? O zaman da onu fark etiğimi anlar, ilk beni sonra da biricik ailemi katleder. İri yarı, cüsseli kocaman da bir adamdı. Nasıl girdin be eve mübarek? Başka ev mi kalmadı. Hayır zengin de değiliz ki. Alt katta koskoca CEO Mustafa amca var. Onlara girsene.

Mutfağın kapısının önünde, elim hayret ve korkudan ağzımda dikilmek yerine çözüm bulmalıyım. Ne yapmalı, ne yapmalı? Sağa sola bakındım. Bir şey bulmalı.. Ahanda şemsiye. Hem de babamın 24 telli über sağlam şemsiyesi. Eğer birden fırlayıp eğitimli bir polis gibi profesyonellikle kafasına geçirmeyi başarabilirsem yırttık demektir. Ama hala kaçmadıysa? Arada bir hışırtılar, sesler geliyor. Hmm demek beni fark etti, olay çıksın istemedi ve kaçmaya çalışıyor. Yoksa bana doğru mu ilerliyor? Tamam kızım, sakin ol ve atağa geç, çok hızlı ve seri. 3 kere hıphızlı vursam etkisiz hale gelir. Tamam. O zaman 3’ten geriye. 3…2…1

“Allah belanı verin, pis hırsız, katil, defol git, dokunma aileme, imdaaatttt, yardım ediiinn” diye hem bağırarak hem de elimdeki şemsiyeyi sallayarak, gözlerim de korkudan kapalı bir şekilde mutfağa daldım. Bir sağıma, bir soluma seri bir şekilde sallıyor ve denk getirmeye çalışıyorum. Aynı zamanda çok korkuyorum ve merak ediyorum. Kim kimi alt edecek? Hayatım bu en güzel yıllarında son mu bulacak? Yoksa geri kalan  ömrümü sakat bir şekilde mi geçireceğim? Çığlıklar giderek yükselip deli gibi şemsiyeyi sallamaya devam ederken mutfağın lambası yandı, içeriye korkusu yüzlerinden okunan annem, babam ve ağlayan kardeşim daldı. Ben de bir anlığına gözlerimi açtım, kapadım. bir an durdum, yine açtım. Baktım. Hayret dolu 6 göz bana bakıyor. Durdum. Onlar bana ben onlara boş bakışlarla bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Ben kendimce “Ne bakıyorsunuz, siz de bir şeyler kapıp şu ne idiği belirsiz zanlıya dalsanıza!” diyorum. Onların ne dediği hakkında fikrim yok ama kafalarının içinde ‘ne yaptıkta bu kız bu hale geldi’ tarzı sorular döndüğüne eminim.

Sonunda dilimizin bağı çözüldü ve olanları anlattım. Hep beraber kahkahalarla gülmeye başladık. Çünkü benim hırsız, katil sandığım ve gece yarısı uyku sersemi insana benzettiğim şey kardeşimin yeni uçağının naylonlarıymış. Onlar açık balkondan esen rüzgarla savrulmuşlar. Ben de onları yarı karanlık gecede hırsız, katil sanıp kendi kendime gerilim yapmışım. Hepimiz sakinleşip odalarımıza dönünce tatlı uykusu dönememek üzere kaçan ben düşünüp kendi kendime gülmeye bütün gece devam ettim.

Korkumun o an beni nasıl sardığını ve başka bir şey göremez olduğumu düşünüyorum şu an. Kafamda kurmuş ve ona da inanmıştım hiç şüphesiz. Kimse beni aksine inandıramazdı. Belki de hayatımda daha ne kadar gereksiz korkularım vardır. Körü körüne inandığım, hiç şüphe duymadığım gereksiz korkular, kaygılar… Daha geniş bir bakış açısıyla bakarak ve esneklik payı bırakarak korkularla yüzleşmek ve çoğu zaman ne kadar gereksiz olduklarını görmek gerek.

YAZAR: Ayşe ŞAMLIOĞLU

1 Comment

Add Yours

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.