
‘’Gizli Sayılar’’ izlediğim en güçlü filmlerdendi. Ayrımcılığın üstesinden gelmek için ihtiyacınız olan tek şeyin çalışmak olduğunu bir kez daha gösterdi. Hem de bu büyüleyici kadınlar kurgu ürünü değildi. NASA’nın sitesinde onların muhteşem hayatlarını araştırırken buldum kendimi.
Peki ya sonra ne olmuştu onlara? Hala hayattalar mı? Gerçekten bu ayrımcılık bitti mi? Artık siyahiler ve kadınlar olarak anılmak yerine başarılarıyla anılabiliyorlar mıydı?
Sitede gezerken bir şey fark ettim. Galeri siyahiler ve kadınlarla doluydu. İlk “kadın” astronot yemek yerken, ilk “siyahi” astronotumuza da bakın mışıl mışıl uyuyor vb. karelerle donatılmıştı. Eğitim programlarında kız çocuklarına yönelik eğitimler daha çok göze çarpıyordu. Şu ana kadar her şey çok güzel gibiydi fakat Mary Jackson’ın elde ettiği bunca başarıya rağmen cam tavana maruz kaldığını ve NASA’dan ayrıldığını okudum. Şu an için NASA’da böyle bir durum söz konusu değil yönetici pozisyonunda kadınları da görüyoruz. Ancak o dönemde yapılan bu değişiklik tüm dünyada takdir edilse de içeride cinsiyetten kaynaklı mobbing devam etmekteydi.
Günümüzde reklamlarda da durum böyledir. Ayrımcılık yapılmayan, herkesi kapsadığını söyleyen reklamlarla karşılaşırız. Özellikle son dönemde ayrımcılığa uğrayan kesimleri konu alan reklamlarda artış görüyoruz. Ancak buna rağmen ayrımcılık sonucu ortaya çıkan hiçbir vakada azalma görülmüyor olması bir yerlerde hata yaptığımızı göstermiyor mu?
Ayrımcılıkların yaftalanması bu reklamlarda da görüldüğü gibi popüler bir getiriden öteye gidemiyor. Bizler ayrımcılığı ortadan kaldırmak için söylemler, reklamlar üretirken aslında kişilerin ten rengine, eteğinin boyuna, başındaki örtüye ve onu nasıl taktığına, makyaj miktarına, ırkına ve cinsel tercihine özellikle vurgu yapıyoruz. Bakın diyoruz ben reklamımda siyahi birini oynattım yani ayrımcı değilim!
Bu bir nevi ayrımcılık yapmıyoruz diye bağırmak gibi geliyor bana. Yani insanların kulaklarına eğiliyor “Kadın ya da siyahi olman önemli değil, merak etme biz sizi öyle de kabul ederiz çünkü biz sizleri ayrı olarak görmüyoruz. Bak bunlar da kanıtları…” demek gibi. Biz, siz, benim gibi vb. ayrımcılık için başka kelimelere ihtiyacımız yok aslında.
Mesela Alan Turning örneği. Bilgisayar biliminin kurucusu kabul edilir fakat anılırken cinsel yönelimi her zaman daha ön plandadır. Eşcinsel matematikçi! Ya da Jane Austen, evlenmemeyi tercih etmiş bir sürü erkek yazar olsa da Austen kadın olmasına “rağmen” yalnızlığı tercih etmesiyle anılır.
Pekala biz erkek matematikçi diyor muyuz, erkek olmasına rağmen yalnızlığı tercih etmiş yazar ya da erkek pilot diye belirtme ihtiyacı duyuyor muyuz? Hayır çünkü kabul ettiğimiz şeyleri dillendirme ihtiyacı duymayız. Onlar zaten hep öyledir ve bizim ayrıca belirtmemize gerek yoktur.
Örneğin; beyaz tenliler farklı değildir, erkekler de çok iyi araba kullanabilir, neden emekçi erkekler günü yok, kadınlar da bulaşık yıkayabilir, kadınlar da bebeğin altını değiştirebilir gibi kelimeler kullanmıyoruz.
Belki de dilimizde, eylemlerimizde, reklamlarımızda açıkça yapılan eşitsizliğe odaklanırken eşitlik adı altında yapılan aslında sadece popüler dünyanın getirilerini yerine getirmeye çalışmaktır. Bunu fark etmeli ve dönüştürmeliyiz. Çünkü bir şeyi eleştirmekten ziyade yanlış savunmak onu içten yıpratıp, anlamını, değerini kaybettirebilir.
Peki ya ben eğer gerçekten ayrımcılık yapmıyor olsaydım hala bundan bahsediyor olur muydum? Bu aslına bakarsanız içgüdüsel olarak ayrımcılığımızı bastırmaya çalıştığımızı gösteriyor olabilir mi?
Eşitlik; bütün insanların istedikleri yerlerde olabilmeleri için tek yapmaları gerekenin hiçbir engele maruz kalmadan çalışmak olduğu bir dünya hayali değil midir? Fakat bunu yaparken gerçekten buna inanarak ve kimseyi daha fazla damgalamadan yapabilmeyi umut ediyorum. Sevgiler…
Yalnız dikkat, acımayın!
Acınmak canımı en çok acıtandır!
Yazar: Beyza Alkaya