Bazı Şeyler Üzerine

Güç Üzerine

Güçlü olmanın ne olduğu ve gücü elinde barındıranın kim olduğu zamana göre değişiyor. Kimi zaman güç elinde toprak barındırmak demekti. Ne kadar çok toprağın varsa, ve onlar da ne kadar verimliyse, işe yararsa o kadar güçlüydün. Sonra bu silaha sahip olmaya geçti. Ne kadar uzun mesafeye ateş edebilirsen, ne kadar fazla insan öldürebilirsen o kadar güçlüydün. Silahı çok olan güçlüydü. Fazla insan öldüren, en uzaktan öldüren, en hızlı öldüren güçlüydü. Sonra hepsinin kaynağı olan bilginin önemi anlaşıldı. Bilmek güç demekti. Toprağa nasıl sahip olacağını, silahı nasıl üreteceğini bunların hepsini bilgi sayesinde elde ederdin. Bilmek her anlamda güç demektir. Bilgiyi üretmek, kullanmak, satmak en önemli güç kaynağı. Bunların yanında gücü öyle çok da uzaklarda aramaya gerek yok. İnsan biraz içine baksa en önemlisine ulaşır aslında. Merhamet, sevgi, azim, gülebilmek, güldürebilmek.. Bunlar da güç sayılmaz mı hiç? Bir canlıya ne kadar sevgi duyabilirsen o kadar güçlüsün. Ne kadar azimliysen, kararlıysan, kolay vazgeçmeyip istediğinden emin olursan o kadar güçlüsün. Ve merhametliysen acıyı paylaşabiliyor ve bir insana deva olabiliyorsan güçlüsün demektir. Bir günde ne kadar gülebildiysen ve güldürebildiysen o günü o kadar güçlü geçirdin demektir.

 

Şans Üzerine

Meydana gelen durumların şans eseri oluştuğuna inanmak ve bizim bunun karşısında çaresiz olduğumuzu düşünmek yanlış bir inanış esasen. Şans olsa olsa bizim çaresiz olduğumuzu düşünmememizi kolaylaştıracak bir kelime olabilir. Aslında -bazı teorisyenlere göre- meydana gelmiş olan ve gelecek olan her şey önceden bilinebilen bilgi birikimine bağlı. Yeterince bilgi sahibi olabilirsek ve bunları hızlıca düşünebilirsek zaten elimizde olan geçmişi ve geleceği oluşturacak olan tüm olasılıkları da bilebiliriz. Yani oluşan durumlar şans denilen şeye bağlı değil, şans bizim bilgisizliğimizin adı olabilir. Bir örnekle somutlayalım durumu: lisedeki klasik olasılık soruları (Beni her zaman çıldırtmıştır.) Bir torbada var olan 5 farklı renk toptan kırmızı renk olanın gelme olasılığı beşte bir yani %20. Ama aslında 5 farklı toptan kırmızının gelip gelmeyeceği belli. Eğer ki ben torbanın içindeki karışan topların  büyüklüğünü, ağırlığını, torbanın sahip olduğu koşulları, çeken kişinin psikolojik durumunu, alışkanlıklarını vs. gibi topları etkileyen her durumu bilirsem konumlarını da bilebilirim ve dolayısıyla çekilecek olan topun ne olduğu bilgisi daha top çekilmeden elimde olmuş olur. Toplardan daha farklı konulara gelelim, klasiklerden devam edelim: Kız ve oğlan yolda çarpışır, kitaplar düşer, beraber toplar ve tanışırlar. Peki o iki insanın çarpışmaya gelmeden önce ne gibi şeyler yaşadığına bakalım. Örneğin kız yolda gelirken saçını düzelmek için bir vitrinin önünde 3 saniye kaybetmeseydi, oğlan geç kalma telaşıyla evden hızla çıkmasaydı, kız yolda arkadaşını görüp ona selam vermeseydi veya oğlan  ayakkabı bağcığını bağlamak için yolda bir süre oyalanmasaydı durum ne olurdu?  Yine bizim müstakbel çift çarpışıp tanışır mıydı?  Bütün bu gecikmeler ve ivedi hareketler aslında bu karşılaşmayı doğurdu. Eğer bütün bu durumların yani gecikmelerin, acele etmelerin, oyalanmaların bilgisine sahip olabilirsek aslında bu çarpışmayı da hesaplayabiliriz. Buna kafaya düşen saksı da dahil sayısal lotodan kazanılacak olan para da dahil.  Yani şans diye bir şey yoktur. Bilgiye sahip olma veya olmama diye bir şey vardır. Eğer tüm ortaya çıkan durumu etkileyen koşulları -ama tüm koşulların- hesaplayabilirsek ve bilgisine sahip olabilirsek sonucu da bilebiliriz. Sonucu bilmek ya da sayısal lotoyu tutturmak yeterli bilgiye sahip olmakta saklı. Teoride mümkün olan fakat pratikte mümkün olmayan bu bilgiye sahip olan şey kimine göre evren, kimine göre ise Tanrı. Yani şans yok, yeterli bilgiyi hesaplama var.

 

Hatırlamak ve Türevleri Üzerine

Hatırlanmak güzel şey değil mi sizce de? Düşünsenize çok eskilerden bir arkadaşınız sizi hatırlayıp arıyor. Yani aslında sizin o anda unuttuğunuz biri sizi hatırlıyor merak ediyor. Belki herkesle kırk yıl hatırı olan bir kahve içmiyorsunuz ama bir kişiye zaman veriyor, onunla o anı paylaşıyorsunuz. Hatırlanmanın içinde hatır da var, hatıra da. Birilerinde hatırımız kalıyor, hatıralarımız oluyor, hatırlanıyoruz böylece. Sevsen de sevilmesen de. Ya da güzel bir şey değil mi aslında?  Kimi zaman da eziyete dönüşür hatırlamak. Hatırlamamak, hatırlanmamak ister insan. Yeri gelir laneti olur insanın hafızası. Eziyetini bir kenara bırakırsak  hatırlanarak hayatta var oluyoruz aslında. Ne kadar hatırlandıysak,  kaç kişi tarafından hatırlandıysak o kadar da varız demektir. Bizi hatırlayan son kişi de öldüğünde artık hiç hatırlanmayacağız ve sanki hiç var olmamış gibi tamamen yok olacağız. Ne acı!

 

Hayal Kurmak Üzerine

İnsanın en büyük meziyetidir henüz gerçekleşmeyen ilerisi hakkında akıl yürütebilmek. En güzel meziyettir de bana göre. Hayal etme yeteneği. Ne olabilir? Nasıl olabilir, şöyle yaparsam nasıl olur, bunu yaparsam ne olur?..  Hayal ederek bu medeniyetleri kurmadık mı? İlerisi hakkında bir öngörüde bulunup onu gerçekleştirmek için en önce hayal ettik, düşündük. Sonra gerisi geldi. Ama ilk adım hayal etmekten. tasavvurdan geçiyor. Bir uçağın icat edilmesini düşünelim. İnsan önce düşler. Havada kuşlar gibi süzülmek, yeryüzüne bir de oradan bakmak ister. Yukarıda olmanın keyfine varmak ister. Bu hayal insanda ilk kıvılcımı yakar ve gerisi gelir. Belki güzel bir çiçek bahçesi hayal eder;  gülüyle, sardunyasıyla, renkleriyle, kokularıyla… Ya da ışınlanmak en hızlısından. Ama en başta hayalin zihne düşmesi gerekir. Önce hayal kurmayı öğrenmek gerekir.

YAZAR: Ayşe ŞAMLIOĞLU

1 Comment

Add Yours
  1. 1
    Bir sever

    Basarili bir yazi uzun zaman aradan sonra(kaliteli yazi arasi) boyle bir yazi insani sevindiriyor daha uzun ve sik atilan yazilar dilegiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.