(Bu yazının okunması yaklaşık 3 dakika sürmektedir.)
Bazen peşinde koştuğumuz, olsun diye çabaladığımız şeylerin olmaması aslında kimsenin suçu değildir. Bazı şeylerin sadece ve en çok zamana ihtiyacı vardır. Zamanı gelmeyen şey bizi her zaman teğet geçecektir. Ne kadar çok istesek de bazen bazı şeyler yaşanmaya hazır değildir. Ancak zamanı geldiği an daha iyi anlarız hangi kapıdan geçmemiz, hangisini kapatıp arkamızda bırakmamız gerektiğini…
Fakat bazen bir kapıyı kapatmak her zaman kilitli olduğu anlamına gelmez. Denerseniz belki açabilirsiniz ama denemeden bilmek imkansızdır. Eğer açılırsa, kapı aynı olsa bile açılan yol farklı olabilir. Bazen yol da tanıdık gelir ama manzarası değişmiştir ve kapıyı neden kapattığınızı hatırlatır. Yine de farklı sona olan inancınız kapıyı kilitlemenize engel olabilir. Çünkü bilirsiniz eğer kilitlerseniz, kilit elinizde olmasına rağmen elinizde olmayan bazı şeyler olacaktır. Kapıyı kilitli tutmaya devam eden…
En nihayetinde bu olasılıklardan birine karar verir ve o yolda yürümeye başlarız. Seçtiğimiz yol da bize bir ders vermeye karar verebilir tabi. Böylece hayatta yapılan seçimlerin karşılıklı olduğunu ironik bir şekilde bize hatırlatır. Zamanla anlamaya başlarız, verdiğimiz kararın ne denli doğru olup olmadığına. Yaptığımız seçimlerin sonuçlarıyla gerçekten yüzleşmek, yüzleşebilmek cesaret isteyen bir eylemdir. Bu cesareti göstermekten kaçınmak isterseniz eğer hayal kırıklıkları ve acılardan oluşan bir dönme dolaba binmişsiniz gibi hissettirebilir. Her dönüşünüzde kalbiniz biraz daha ağırlaşacaktır.
Zamanın yalnızca bir ölçü birimi olmadığını, aynı zamanda bizi de ölçtüğünü fark ederiz. Kapılar, hayatın bize sabrı öğretmek istediği noktalardır. Her kapı hemen açılmaz, ardındakilere ulaşmak için bize beklemeyi öğretir. Belki beklerken yaptığımız hataları görür, tekrarlamamak için elimizden geleni yapmaya çalışırız. Fakat bazen ne kadar çabalasak da düzeltemeyiz, bize geri adım atmayı ve nasıl kilitleyeceğimizi öğretir.
Kimi zaman yaşanılanlar parlak, kızgın bir alev topu gibi gözükür. Avucunuza alıp dokunmak, keşfetmek, parıltısını incelemek için can atarsınız. Size verebileceği zararı o an göremeyebilirsiniz sadece elinizde sımsıkı tutmaya devam etmek istersiniz. Fakat acı vermeye başladığında ateşe uzattığınız ellerinizi yanmadan geri çekmek sizi suçlu değil, bilge biri yapar.
Kulağa hoş gelmese de bazen kilitleyip yol almamız gerekir. Aynı kapının önünde beklemek, hep o kapıdan içeri girmeyi dilemek, düşüp durduğunuz o yolda sürekli doğrulmaya çalışmak… Sizce burada debelenip durmak size ne kazandırıyor? Bilirsiniz, bataklıkta ne kadar çırpınırsanız o kadar batarsınız. Kapılar, defalarca zorlanıp saplantıya dönüşsün diye değil, dersinizi alarak yolunuza devam edebilmeniz için oradadır. Ne öğrendiğiniz her seferinde değişecektir. Değişmeyen tek şey bazı şeyleri öğrenmedikçe zamanın sizi bununla sayısız kez yüzleştirecek olmasıdır.
Kapılar bize çok şey katar ama bazen bizden de bir parçayı alıp uzaklara götürür. Alması gerekenleri mi alır yoksa alarak bize bir ders mi verir? Belki de bu, daha dayanıklı bir hale gelirken ödediğimiz bedeldir. Her ne olursa olsun, kapıların ardında ne yaşarsak yaşayalım, hiçbir şey sonsuza dek sürmez. O yüzden, yaşadığınız her anın tadını çıkarmaya çalışın, dersinizi alıp cebinize koyun ve yolunuza devam edin. Unutmayın kapılar sizi durdurmak için değil, ileriye taşımanız gereken her şeyi öğretmek için oradadır.
Tuana Bozdemir