Yaşamayı Öğretenin Katili: Mizojini

Mizojini en eski ön yargımız; Kadın düşmanlığı.

Çiçek isimlerine sahip olup çiçeklerden daha çok ezilen kadınların düşmanı…

Hepimiz bir kadından başlayarak yürüyoruz bu yolda. Savunmasız bedenimiz yine bir kadının gücü ile korunuyor, seviliyor, öğreniyor yaşamayı. Yaşamayı öğretenin yaşamaması gerektiğini söylüyor mizojini tanımı. Yabancı gelse de bu terim aslında bir o kadar da tanıdık. Mizojini terimi, kadın düşmanlığı olarak kavramsallaştırılmış olup kadınlara karşı her türlü nefret, düşmanlık, ön yargılı tutum, tavır veya davranış olarak tanımlanmaktadır. Uzaklarda aramayın mizojinist düşünceleri; yan odanızda, karşı komşunuzda kim bilir belki aynanın karşısında… O kadar çok “farklı”  imajı yüklenmiş ki kadınlara; kadınlar içine hapis oldukları tutumların, kalıp yargıların hiçbirinin şiddet olduğunu fark etmiyorlar. Bu düzene dair hiçbir söz hakları yok. Yaşıyor ve ölümü yaşıyorlar. Evet, ölmeden ölümü yaşıyorlar. Cinsiyetlerinin üzerlerine kurduğu baskıdan soyutlanıp bir birey olduklarını dahi unutuyor kadınlar. Onların sesleri hep kısık, başarıları hep alkışsız, yürümeleri sessiz, yarınları umutsuz, kahkahaları sessiz, gözyaşları bile gereksiz… Sebebi olmayan bir düşmanlıkta sonucu yine kadına, kadınlara mal edilen bir düşünce mizojini. ”Ee kadın dediğin bu saatte dışarı çıkmaz.” lafını sadece erkek bireylerden duymuyoruz, öyle değil mi? ”Kadınlar araç kullanmayı beceremezler.” , “Sayısal derslerde erkeklere oranla daha az başarılardır.” gibi birçok cümleye sıkıştırılmış kadınlar. Bu kalıp yargılara o kadar çok dahil edildik ki, kadını hor gören bir başka kadın bile olabiliyor. Psikolojiden tarihe kadar pek çok bilimde bile kadın hep tehlikeli ve korkulması gereken cinsiyet olarak tanımlanır. Freud’cu kurama göre de kadın penise sahip olmadığı için hep kendini ”eksik” hissetmiş ve bu durumdan dolayı da kadının kendini erkek ile eşit görmediği söylenmektedir. Bir rivayete göre de kadın düşmanlığı Adem’in Havva’dan önceki ilk eşi Lilith ile tartışmalarından doğmuştur ve en eski ön yargımızdır. Lilith ilk kadın Adem’in ilk eşi olarak bilinmektedir. Adem Lilith’e çok aşıktır fakat Lilith Adem’in baskılayıcı tavrını doğru bulmaz, eşit olduklarını vurgular ve sürekli bir tartışma halindedirler. Lilith’ın bu tutumunun tarihte ilk feminist düşünceyi desteklediğine dair bilgiler birçok kaynakta yer alır. Gel zaman git zaman Lilith bu baskıya dayanamaz, Adem’i ve cenneti terk eder. Bu başkaldırıdan sonra ”Kötü Kadın” olarak anılır. Adem Tanrı’ya her an yalvarmaktadır Lilith’in geri dönmesi için fakat Lilith asla geri dönmez. Bunun üzerine Tanrı Adem’in kaburgasından Havva’yı yaratır; rivayete göre Havva, Adem’in vücudundan yaratıldığı için ona karşı çıkamayacaktır. Lilith bir başka biriyle evlenir ve birçok çocuğu olur fakat Tanrı’nın dön emrine karşı çıktığı için çocukları ölür. Lilith o günden sonra yemin eder ve birçok yeni doğan bebeği öldürür. Günümüzde de bu rivayete inanıp korunmak için yapılan batıl inançlar mevcuttur(Lohusalara ve yeni doğan bebeklere kırmızı kurdele/nazar boncuğu gibi şeylerin takılması). Bu rivayet birçok yapıtlara da yansımıştır. Özellikle ressamlar Lilith’ı kızıl saçlı, beyaz tenli ve iri gözlü olarak eserlerinde yer vermişlerdir. Masallarda, hikayelerde, dizi ve filmlerde kadın hep bedeniyle görselliğiyle ön plandadır. Alışagelmiş kadın figürleri vardır. Kötü karakterin çoğu kadındır, hizmet edenlerin çoğu kadındır, şiddet gören ve mağdur olanların da… Senelerce öğretilen kadın figürü, günümüzde kadını tanımlamamız da etkili rol oynamış ve hala oynamaktadır.

MİZOJİNİ VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET

25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nü birkaç gün önce uğurladık. Şiddete maruz kalan milyonlarca kadını ve bu güne öncülük eden üç cesur kadını anarak. 1930 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde askeri darbe yapan Rafael Trujillo’ya karşı gelenler arasında mücadeleleriyle hafızalara kazınan üç isim vardı; Patria, Minerva ve Maria Mirabel. Cesur kız kardeşler ülkedeki haksızlıklara ve baskıya karşı 1960 yılının Haziran ayında Clandestina Hareketi’ni başlatıp isyana öncülük ettiler. Diktatör Rafeal Trujillo ve yandaşları ise bu olaya kayıtsız kalmadı ve üç kız kardeş birçok kez şiddete ve baskıya maruz kaldı. Tüm yaşananların suçlusu olarak Mirabel kardeşleri halka lanse ettiler ve 25 Kasım 1960’da üç kız kardeş, kocalarını hapishanede ziyaret ettikten sonra dönüş yolunda saldırıya uğradılar. Rafeal’in yandaşları tarafından arabadan indirilen kız kardeşlere önce tecavüz ettiler, daha sonra da sopalarla döverek öldürdüler. Diktatör yandaşları Mirabel kardeşleri öldürmekle kalmayıp uçurumda aşağı attı, bu vahşet medyaya sadece araba kazası olarak yansıdı.1981’de toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak ilan etti. Ülkemizde de her 25 Kasım’da kadına şiddet ve kadın cinayetleri protesto ediliyor. 

Dünya sağlık örgütlerinin istatistiklerine göre de her üç kadından biri en az bir kez fiziksel ya da cinsel saldırıya maruz kalıyor. Korkutucu bir sonuç, değil mi? Mizojini teriminin ne kadar da çok yakınımızda olduğunu anlıyoruz. Karanlık sayılar diye tanımladığımız asla aydınlatamadığımız sayılarda hep şiddet ile ilgili. Tabi ki şiddetin başrolünde kadın, çocuk ve hayvanlar var. Karanlık sayı, suç olduğunu bile bile bir olayı adli makamlara bildirmemek, o sayının gizli kalması demek. Bildiğimiz ama bilmiyormuş gibi yaptığımız istatiksel veriler… Bir kadın evinde kocası tarafından şiddete uğruyor ve suç duyurusunda bulunamıyorsa bu bir karanlık sayı olarak tanımlanıyor. Kadın düşmanlığı tahmin edilenden çok daha fazlası… 

TÜRKİYE’DE KADIN DÜŞMANLIĞI AZALMIYOR, ARTIYOR !

Türkiye’de kadın cinayetleri 2017’de %25 arttı: 409 kadın öldürüldü, 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Kadın Cinayetleri Platformu’nun verilerine göre de 2018’in ilk 10 ayında 363 kadın öldürüldü. 

363 hayat ! 

1,2,3,4,……363! 363 kadın, 10 ay içerisinde bir erkek tarafından öldürüldü. Geçmiş değil, dün! Bugün hala birçok kadın ben bu korkunç gerçekleri yazarken, siz bu gerçekleri şaşkınlıkla okurken bir erkeğin kadını düşmanca görmesinden dolayı ezilecek, hor görülecek, dövülecek ve öldürülecek. Her evde mizojiniye yer var. Her televizyon programında mizojinist düşünce ön planda. Kadına düşman çok; kadını düşünen yok… 

363 sensin, 363 benim, 363 biziz. 363 sessiz kalışımız. 363 şaşkınlığımız. 363 insanlığımız! 363’den biri 21 yaşındaki  N.D. ve barışma teklifini reddettiği için sevgilisi tarafından dövülüp bir otomobilden atıldı. O öldürülmedi, ölüme terk edildi. Ya benimsin ya kara toprağın dedi katili. Sen misin benim barışma teklifimi reddeden dedi, bıraktı ve gitti. 363’den biri 22 yaşındaki Hande Kader. Tanımadığı bir adam tarafından öldürüldü sebebi ise trans olmasıydı. Trans olmazdı olursa sonu ölümdü. Öldürüldü. Cinsiyet önemli değildi, ”kadına” dair olması yeterdi. 363’den biri 40 yaşındaki B.K. ve evlilik teklifini reddettiği sevgilisi tarafından defalarca şiddet gördü. Tehdit edildi, yetmedi, öldürüldü. 363’den biri Emani El Rahmun, tecavüze uğradı, yaşarken öldü. Yetmedi önce gözleri önünde on aylık bebeği, sonra da kendisi öldürüldü. Düşmanlık sadece kadına değil, kadına dair her güzelliğe… Dünyalarında kadınlara yer yok. Yetmiyordu. 363’den biri Helin Palandöken, 17 yaşındaydı ve okul dönüşü eski erkek arkadaşı tarafından öldürüldü. Sebebi okula mı gitmesiydi? 363’den biri Şule Çet 21 yaşında üniversite öğrencisiydi, maaşını almak için gittiği yerde rezidansın 20. katından düşerek(?) öldü. Şüpheliler serbest bırakıldı. Adli tıp raporundan sonra öldürüldüğü düşünüldü. Katiller ölümünden aylar sonra nihayet suçlu bulundu. 363’den biri 17 yaşındaki Kader Kaya. Tanımadığı biri tarafından tecavüze uğradı. Direndiği için öldürüldü. Kadın direnemezdi, direnirse sonucu ölümdü. 363’den biri Hatice P. Şiddet gördüğü için evini terk etti eşi önce amcasını sonra da Hatice’yi av tüfeği ile öldürdü. Kadını koruyan da en az kadın kadar suçlu bu düşmanlıkta. 363’den Suna Yazıcıoğlu 48 yaşındaydı proje müdürlüğünü yaptığı inşaatın taşeron firma sahibi tarafından sözleşme feshedildiği için öldürüldü. Fest olmazdı, red olmazdı.

Ve daha niceleri… Abisi tarafından tecavüz edilip öldürülen, tecavüze uğradığı için ölüme terk edilen, okuldan dönerken tecavüz edilip yakılarak öldürülen, sevgilisi tarafından kesilerek çöp kutusuna atılan, yemek de tuz yok diye canından olan, sırf gece dışarı çıktığı için ölümü hak eden… Daha nice kadınlara düşman zihniyetler içinde yaşıyor kadın; nefes alıyor ama her geçen gün daha da çok ölüyor, öldürülüyor kadın. Çiçek isimlerine sahip olup, çiçeklerden daha çok ezilen hep kadın. Nedeni yok; sebebi çok… Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ”farklılıklar” çığ yaratıyor, o çığ kocaman olup her birimizi cehenneme sürüklüyor. İşte mizojini yaratılan çığın en şiddetlisi; insanlıktan uzak, en çirkini… Kadına düşman, hayata düşman, dünya ki öyle bir yer dünyaya bile düşman… Neden bu düşmanlık? Neden bu ayrımcılık?

Aşık Veysel’in de dediği gibi; Aynı vardan var olmuşuz; sen gümüşsün, ben saç mıyım?

Yazar: Sena Karaosmanoğlu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.