(Bu yazının okunması yaklaşık olarak 4 dakika sürmektedir.)
Sevgili Okurlarım, bulunduğum yerin uzun zaman sonra, kasım ayında, kar yağışının etkisi altında kaldığı bir günden her birinize Merhaba! Bugün sizlerle sınırlarımız, sınırladıklarımız ve sınırlandıklarımızı konuşalım istiyorum. Nereden ve nasıl başlayabilirim bilmiyorum, sanırım zihnimin izin verdiği yerden başlayacağım.
Yaşadığımız dünyada her düzenin kendine ait sınırları vardır. Nedir bu düzenler? İnsanın zihni ve bedeni, toplumlar, ülkeler, yapılar, doğa ve daha akla gelebilecek bir sürü şey… Şimdi bu düzenlerin neden sınırları vardır? Bence olası dağılmalara ya da parçalanmalara engel olmak için vardır. Çünkü her düzen tıkır tıkır işlemek ister, oluştuğu bütünle kalmak ister ve bu yekpareliği büyütüp geliştirmek ister. Tamam güzel, hoş ama burada kaçırdığımız bir şey var: Sınırlarımız dışında kalan eşsizlikler. Sen sınırlarını belirlediğinde sınırlarının dışında kalan iyi veya kötü, güzel veya çirkin, aydınlık veya karanlık her şeyi ayıklayamadan dışarıda bırakmış olursun.
Sen şimdi, “Dışarıda bıraktım böyle mutluyum, böyle huzurluyum!” diyebilirsin. Hop! Yepyeni bir ordu zorluyor sınır kapılarını! İşte tam da bundan bahsedeceğim. Sınırlarımız, dışarıda kalan yepyeni bir deneyim ile karşılaştığında yine aynı tehlikeye girmiyor mu? E hani sen binbir emekle inşa etmiştin sınırları. Ne oldu şimdi? İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, aydınlık ya da karanlık ama yepyeni bir şey… Bazen sınırlarımız bu yeni şey karşısında galip gelir bazen bu yeni şey sınırlarımıza dahil olmayı başarır bazen ise, ki bence en tehlikesi o “yeni şey” sınırlarını da inşa ettiğin her şeyi de silip süpürür ve bir bakmışsın altüst olup başka bir diyara köle olmuşsun. Burada şu lafa çok önem veririm: Nereden biliyoruz altının üstünden daha güzel olmayacağını?
Gelmek istediğim ilk nokta tamamlandı. Şimdi sıra diğer bir durakta:
Şimdi bir sürü düzenden bahsettik. Peki ya bu düzenler birbirini sınırlıyorsa ne olacak? Nasıl yani, birbirlerini sınırlamak mı? Evet, bazen bu düzenlerin kendileri arasında sınırları birbirine dokunur. Çünkü oldukça genişlemişlerdir birbirlerine doğru. Bu problem de yaratabilir, iki düzen arası birleşmeye de varabilir. Hangisi daha mantıklı ya da sağlıklı? Fikrimce kişiye göre değişebilen cevabı olan bir soru oldu bu. Kendi fikrime gelecek olursam alışveriş yapsın. Çünkü tamamıyla birbirinden kopmak ya da birbirini yok etmeye çalışmak faydasız ama bir diğer yandan kurduğun bu düzeni hiçe sayıp bir anda birleşmek de zararlı. O yüzden komşu kalmaya devam edip talepleri doğrultusunda birbirlerine öğretsinler.
Tabi ki bu alışveriş her zaman adil, her zaman kolay olacak demiyorum. Ancak sınırları koruyarak ve başka bir düzeni sınırlamadan barış içerisinde devam etmek daha çekici geliyor. Neden kapımı bir anda güçlü bir orduyla çalacak yeniliği bir başka düzen sayesinde önceden gözlemleyip hazırlıklı olmuyorum? Neden birliklerimi güçlendirmeyeyim değil mi?
İkinci durağa da gelmiş bulunuyoruz. Sıradaki son hedefimizdir, ileri!
Hiç sınırlandığınızı ya da sınırlarınızın sıkıştığını ve hatta başka bir sınır ile çevrelendiğini hissettiğiniz oldu mu? Benim oldu. Bir gün bir bakmışsınız, düzeniniz daha da büyük bir düzen için toplanan onca düzenden sadece bir tanesi. Yeni bir şok dalgası geliyor… Tamam bazen sınırlarımız çok açılabiliyor ve bu noktada başka sınırla çarpışabiliyor dedik. Fakat ya zaten daha büyük bir sınır parçası varsa ve bu bizim sınırımızı da denetliyorsa aslında? O zaman bu demektir ki bazen sınırlanıyoruz da. Sınırlanmak kavramı önemli bir kavram benim için. Çünkü bazen sınırlarımızın ne kadar ve nasıl yayıldığını, başkalarını nasıl etkilediğini göremeyebiliyoruz. Bu noktada sınırlanmak adeta parçalanmayı korumak misali olabiliyor.
Evet son durak da tamamlandığına göre kapanışa geçebiliriz:
Aslında lafı evirip çevirip gelmek istediğim nokta tam olarak şu: Evet sınırlarımız olmalı, sınırlarımıza sahip çıkmalıyız ama biz o sınırları ne kadar sert bir malzeme kullanarak inşa edersek, ne kadar aşılamaz uzunlukta inşa edersek o sınırın gelişmesi için bir o kadar engel koymakla kalmayız, aynı zamanda dışarıdaki gelişmişlikleri, değişimleri, yeni deneyimleri ve dahası ait olmayı kısacası hayatı kaçırırız. Ben demiyorum ki “Hadi sınırsız olalım!”. Demek istediğim şey şu: Esneklik. Yeni bir deneyime, yeni bir insana, yeni bir duruma, yeni bir olaya… Biz ne kadar esnek olursak aslında sınırlarımız ve düzenimiz bir o kadar korunaklı hale gelir, hatta bir bakmışsınız içerisi temelini de kaybetmeden çok uluslu bir ülke haline gelmiş! Kim bilir? Hem sınırlarımızı koruduğumuz, hem sınırlara saygı duyduğumuz hem de bir düzene ayak uydurduğumuz günlerin yakınlığı belki yarından da yakındır.
Ozan Yıldırım
Bu yazının görseli yapay zeka tarafından oluşturulmuştur.