SES

Çok fazla ses duyuyordum. Kulaklarımı ve beynimi tırmalayan, başımı ağırtan ve  bazen döndürüp bütün hoşnutsuzluk duygularını yaşatan sesler duyuyordum. Ben artık bu sesleri duymak istemiyordum. Amalarım, keşkelerim yığılmıştı. Ne ışık vardı ne de nefes. Üstümdeki soluk ve gri bulutlardan çok sıkılmıştım. Ruhumu karanlığa hapsetmeyecektim. Ben artık olmak istemediklerimden kurtulmak istiyordum.

Fark ettim ki başkalarının sesiyle yaşıyorum, başkalarından ödünç aldığım duygularla ve düşüncelerle hareket ediyorum. Sonra da mutsuzluğu dibine kadar yaşıyorum. Adı üstünde onlar başkaları. Başkaları başkadır işte. Benim içimden, hayallerimden bihaberdir. 

Ve sıkıca kapattım kulaklarımı… Sonra o sesler azalmaya ve giderek etkisini kaybetmeye başladı.  En sonunda da sustular. Birden bire sessizlik oldu. Kocaman bir sessizlikti bu. Kalbimi çarptıran, damarlarımda akan kanın hızlanmasını sağlayan ve gözbebeklerimi büyüten bir sessizlikti sanki. Bir yandan huzur dolduğum, bir yandan heyecandan duramadığım. Nasıl olabiliyordu? Her şey susmuştu.

Bizi canlı tutan ama onu hep ihmal ettiğimiz, bazen kötü davrandığımız, şu iç sesimiz var ya, işte ben de iç sesime uzun zamandır hırçındım ve hep kötü davranıyordum. O da dargınlığını artık hissettirmiyor tamamen yaşatıyordu bana. Ve artık o iç sesin susmamasını, kapılarımı hınzırca yumruklamasını, beni rahat bırakmamasını istiyordum.  Onu dinlemek istiyordum.  

Ağzında geveleyip geveleyip durduğu şeyleri çıkardı, beni kırmamak için tuttuğu bütün cümleleri tokat gibi çarptı yüzüme. Uzun zamandan beri sesi çıkmayan, pısmaktan sıkılmış, baş kaldırıyordu sanki. Beni dinle diyordu. Artık dinliyordum. Beni hiç olmadığım yerlere sürükleyeceğini biliyordum ve buna engel olmak istemiyordum.  Kabuğumu atıyordum, sıyrılıyordum. Kabuksuzdum ve en önemlisi nefes alıyordum. Hala kalbim şaşkın, aklım karışıktı. Bazen durursam öleceğimi söylüyor, bazen sevdiğim bir şeye sıkıca yapışmamı tembih ediyordu. Yürümeyi bilsem de emeklememi istiyordu. Bazen derin bir nefes aldırıyordu.

Ben kendim olmak istiyordum. Her adımda mayına bassam da benim mayınlarımdı bunlar ve ben, böyle ben oluyordum. Doğrum da vardı yanlışım da ve her ikisi de beni ben yapan şeylerdi. Benim doğrularım, benim yanlışlarım, benim mayınlarım… Hata yapıyorum, yeniliyorum, ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor, sütten yanan ağzım bir daha yanıyor. Dayanamıyorum, söylüyorum, seviyorum. Bazen saklanıyorum, bazen oyalanıyorum. Kalbim açılıyor, adımlarım hızlanıyor. Bırakıyorum konuşsun, bırakıyorum hiç susmasın.

Yazar: Feray Ünsal

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.