
(Bu yazının okunması yaklaşık 7 dakika sürmektedir.)
Ilık bir rüzgar yüzüne dokunurken gözlerini açtı. Yanaklarından kayan hava, saçlarının sardığı boynuna dokunamadan göğsüne indi. Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı çünkü yatarken gördüğü tek şey dalları gökyüzüne uzanan çıplak ağaçlardı ve havadaki kasvet onların güzelliğini ürkütücülükle süslüyordu.
Bir ormandaydı. Kaslarının gerildiği, damarlarında akan kanın yavaşladığını hissetti. Anımsayamadığı tatsız bir olayı bedeni hatırlıyor gibiydi. Yapraklarını döken ağaçlar çevresini sarmışken cansız olmalarına rağmen hepsinin gözü üzerindeymiş gibi ortada ve çıplak hissediyordu.
Tepesinde dönüp duran kargaları gözleriyle takip ederken ayağa kalktı. Bedeninin hareketiyle omuzlarından salınan saçları her ne kadar onu rahatsız etse de dokunmadı. Elbisesinin çıplak bıraktığı omuzlarına dolanan siyah saçları uzaktan kumaşın bir parçası gibi görünüyordu. En azından tanrılar ona bakınca böyle görüyor olmalıydı.
Aniden neden burada uyandığını ve tanıdıklık hissinin sebebini hatırladı. Ağzından kaçan hıçkırığın sesini bastırmak için avucunu dudaklarının üzerine kapattı. Gerilen kasları mümkünmüş gibi daha çok gerildi. İpleri kuklacının parmaklarına dolanan ahşap bir figür gibi hissediyordu bedenini. Tanrılar ruhunu çekip çıkarmaya çalışıyor olmalıydı.
Gözlerinden akan yaşlar avcuna doldu. Etrafına bakındı fakat kimseyi göremedi. Ormanı dinledi; kuşlar ve böceklerden başka kimse yok gibiydi. Bayılmadan -ya da uyumadan önce olmalıydı başına ne geldiğini net olarak hatırlayamıyordu- önce kendisini kovalayan insanlara izini kaybettirmek için ormana dalmıştı.
Hava kararmaya yüz tutmuştu. Gökyüzünde belli belirsiz varlığını gösteren yıldızlar yolunu aydınlatıyordu. Az ileride, ağaçların arasında uzun kazıklar gördü. Yanına yaklaşıp yakından bakmak için o tarafa yürümeye başladı.
İnsanlardan kaçma nedeni tam olarak önünde duruyordu. Altına odun ve saman yığını döşenen yağlı kazıklar. Olan biten her şey gözlerinin önünden geçti. Kendini yakmak için buraya getirilmişlerdi. Ormanın girişinden buraya kadar bir atın arkasına bağlanıp yarı sürüklenerek yarıda düşüp kalkarak getirilmişti. Aşağılanmış gururunun acısından dolayı bedenindeki yaraları hissedememiş olmalıydı.
Ayak bileklerine dolana alevlerin sıcaklığını ve yakıcılığı tüm bedeninde hissederken koşmaya başladı. Yaşadıklarını inkar edebilirmiş gibi koştu. Alevlerin peşinden geldiğini sanıyordu bu yüzden dönüp arkasına bakmaya korkuyordu.
Bedeni her adımda ileri atılırken korku dolu bakışları çevreyi tarıyordu ta ki bir bedene çarpıp yere düşene kadar. Yattığı yerden güçlükle doğrulup arkasına baktığında kendisi gibi yerde yatan küçük bir kız çocuğu gördü.
“İyi misin?” Ayağa kalkıp elbisesine yapışan yaprakları temizlerken kızın yara alıp almadığına bakındı. Bedeninde herhangi bir yara görünmüyordu ama uzun saçları yüzünü örttüğü için tam emin olamıyordu.
“Bir yerin acıyor mu?” Yanına yaklaşmak için bir adım attığında kız da geriye doğru bir adım attı. Kafasını kaldıran küçük kızın yüzünde bir yara yoktu ama gözleri… Siyah göz bebeklerinde yanan ateşin alevleri dans ediyordu ve bu ateş cehenneme aitmiş gibi hissettiriyordu.
Kendisini yakan alevin sıcaklığı hala bedenini terk etmemişti. Bu yüzden küçük kızın gözlerine bakmak onu ürkütüyordu.
“Bu ormandan nasıl çıkabileceğimi biliyor musun?” Bekledi, ürkmesine geri dönüp kaçmak istemesine rağmen kızdan bir cevap bekledi.
“Bana cevap ver!” Ondan kaçmasına izin vermeden atılıp kollarını tuttu ve hiddetle bağırarak küçücük bedeni sarstı. “Bana cevap ver! Neler olduğunu söyle! En son oradaydım…” Eliyle kaçtığı kazıkların olduğunu düşündüğü yeri işaret etti. “…beni bağladılar ve yaktılar. Öldüm ben! Ölüyüm! Nasıl burada olabilirim? Bu ormandan bir türlü çıkamıyorum, neresi burası?”
Bedeni korkuyla irkildi, kızı sarsan elleri donup kaldı. Yüzüne tokat gibi çarpan gerçeği yeni idrak etmiş olmanın verdiği çaresizlik hissiyle elleri iki yanına düştü. “Cennet mi cehennem mi?!”
“Cehennem!” Bu küçük bedenden çıkamayacak kadar kalın ve gür bir ses ağaçların arasında yankılandı. Gözlerindeki alev büyüdü, göz pınarlarından dışarı taştı. Tıpkı bir yanardağın patlaması gibi… Gözlerindeki alevler taştı ve çaresizce yere çökmüş kadınla birlikte tüm ormanı yuttu.
Yazar: Züleyha Yıldırım