
Depo: Akıl Hastanesinde Hayat
İçeridekilerden, dışarıdakilere…
“Biz burada bir sigarayı bile paylaşabiliyoruz, ama siz dışarıda olmanıza rağmen insanlığı paylaşmayı bilmiyorsunuz…”
RUSİHAK ( Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi ) tarafından hazırlanan ve yönetmenliğini Ege Kanar ve Can Dinlenmiş’ in yapmış olduğu Depo: Akıl Hastanesinde Hayat belgeseli Türkiye’de bulunan akıl hastanelerindeki hayatları tarafsız bir şekilde bizlerle buluşturuyor.
Proje ilk olarak, belki siz de sosyal medyada rastlamış olabilirsiniz, projenin bütçesi için yapılan bir kampanya ile gündeme gelmişti. Daha sonra, özverili bir ekip ve gerçekten takdirleri toplayan bir emek ile Türkiye’nin dört bir yanındaki İstanbul, Ankara, Adana, Manisa, Samsun ve Elazığ akıl hastanelerinin yaşam koşulları belgesel film haline getirildi.
Ve böylece hep sessizce önünden geçtiğimiz, görmezden gelmek istediğimiz, anlatılanlara inanmak istemediğimiz kapalı birer kutu (DEPO) olan akıl hastanelerinde ki yaşamı bize en yakından en güvenilir şekilde ‘ içeridekilerin ‘ gözünden göstermiş oldular.
Sosyolog Erving Goffman ‘mutlak kurumlar’ diye adlandırdığı bu kurumlara akıl hastanelerinin yanında hapishaneleri, askeri kampları ve toplama kamplarını da dahil ediyor. Yüksek duvarlar ardında mutlak teslimiyetin yaşandığı hakkın kilit vurulan kapının dışında kaldığı ‘mutlak’ kurumlar.
Peki ya bizler, yüksek duvarlarla tehlikelilerden korunan bizler merak ediyor muyuz kapalı kapılar ardında kalan yaşamları.
Amaç, kesinlikle iyileştirme ve topluma kazandırma değil bu kurumlarda. Bunu bütün hastaların anlattıklarından, ve görüntülenebilenlerden anlayabilirsiniz belgeselde. Bu kurumlarda bireyler giderek kimliksizleşmekte.
Mesela kendilerine ait hiçbir eşyaları yok. Evet. Hep eşofman giymek zorundalar fakat onlar da kendilerine ait değil ne verilirse onu giyiyorlar, diş fırçalarının kendilerinin olduğu ise bence bir muamma.
Herkes bir bardaktan su içerken ki içilen suyun tuvalet lavabolarından olması da değil şikayetleri.
Onlar çay istiyorlar. Çayın yanına sigara istiyorlar.
Nefes alma haklarının ellerinden alındığından şikayet ediyorlar, haftada sadece birkaç gün bahçeye çıkarılıyorlar o da bir iki saat.
Hangi açıklanabilir neden bir insanın gökyüzünü görmesine engel olabilir ki?
Hep aynı cümleler gazete yok, kitap yok, oyun yok.
Tek lüksleri televizyonları, sanırım o da çoğu zaman bozuk..
Söyleyemediklerine göre ise doktor da var ama YOK…
Belgeselde değinilen bir diğer önemli konu ise, elektroşok (ECT). Bu konuda çok bir bilgim olmamakla birlikte, hastanın semptomlarında azalma sağlıyordur, tıp dünyası yararlı buluyordur tabi ki de saygım sonsuz. Fakat rahatsız edici olan kısım şu ki, çoğu hasta elektroşok tedavisini rızası dışında almakta ve bu durum onlarda kararı veren doktorların tamirini hedefledikleri bozukluklardan daha da derin izler bırakmakta. Neden mi tedaviyi istemiyorlar, çünkü elektroşok hafıza kaybına neden oluyor, vücutta uyuşukluğa el ve ayaklarda titremelere neden oluyor kısacası kimliksizleşmelerine bir de elektroşokla katkı sağlanıyor. Fakat ‘ZIRIL ZIRIL’ hastaysanız başka da çareniz yokMUŞ.
DEPO: Akıl Hastanesinde Hayat belgeseli SES olabilmek için çekilmiş RUSİHAK’ın haklarını arayamayanların yanında olduğunu gösterdiği GERÇEK bir belgesel olmuş.
Emeklerine sağlık.
Daha ayrıntılı bilgilere RUSİHAK’ın yayınlamış olduğu ruh sağlığı alanında insan hakları 2013 Türkiye raporu ndan ulaşabilirisniz.
Umarım izleme fırsatınız olur.
‘içeridekilere’…
YAZAR: Begüm DOĞRAMACI
TPÖÇG Blog Yazarı | Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi