(Bu yazının okunma süresi yaklaşık olarak 1 dakikadır.)
Soluk sarı renkli masa örtüsünün lacivert karelerinin her bir içindeki ayçiçeklerine bakıyor çocuk. Annesi, denize giderken hep hazırladığı gibi, ekmek arası peynir domates hazırlıyor. Dolaptan az evvel çıkarılmış buzlu pet şişeler tezgahın üstünde sıcaktan terlemeye başlıyor. Dış kapı takırtıyla açılıyor, anne ve çocuk irkiliyor. Ne söylediği anlaşılmayan bir uğultu evin içindeki sükûneti aniden bastırıyor. Annenin çocuğa bir şey belli etmeden mutfaktan ayrılması gerekiyor. Çocuk; ekmek tahtasının üstündeki yarısı kesilmiş içi boş somun ekmeği ile masada bir başına kalıyor, örtüdeki ayçiçeklerini saymaya başlıyor. İçerden sesler yükseliyor, sesler yükseldikçe çocuk baştan başlıyor saymaya. Az önceki uğultu şimdi annesinin sesini yutuyor. Çocuğun karnı ağrıyor, gözleri doluyor. Eğer gözünden bir damla bile yaş akarsa gerçeği kabullenmiş olacağını biliyor, kabullenmek istemiyor. Saymaya devam ediyor: ‘’Bir, iki. Bir, i k i, üç. B i r…’’
Aradan yıllar geçiyor, anne çocuk başka bir eve yerleşiyor. Çocuk artık büyüyor. Yine de bazen rüyalarında soluk sarı renkli masa örtüsünü ve hep o aynı evi görüyor. Oraya alelade bir hesap sormaya gidemiyor da; ancak rüyaları onu götürebiliyor. Nedenleri ve nasılları yeterince sorulmamış soruların karın ağrısını çekmeye devam ediyor. İnsanın havsalası bir şeyleri almadığında yaşadıklarını anlamak için yüzleşmenin farklı suretlerinde buluyor kendisini…
Yazar: Aziz Akar
Görsel Kaynak: Pinterest