ANILARI RAHATSIZ ETMEK

“Gerçek” bu denli gözümün önündeyken elimde tuttuğum müzik kutusuna dair olan anılarım nasıl bu kadar “gerçek” olabilirdi ki?''

(Bu yazının okunması yaklaşık 2 dakika sürmektedir.)

     Olduğumu düşündüğüm kişi olmadığımı fark ettiğim gün, fikirlerimin bile bana ait olup olmadığından şüphelenmeye başladım. İnsanları yormayan, kendi halinde, uçlarda yaşamayan ve “normal” biri olmadığımı fark ettiğim gün, anılarımın bile bana ait olup olmadığından şüphelenmeye başladım.

Küçük bir müzik kutusu bulmuştum dolabımı toplarken, ahşap ve kurmalı. Nereden geldiğini ya da ne zamandır bende olduğunu bilmediğim o küçük müzik kutusu beni yıllar öncesine götürmüştü. Melodisi o kadar yabancı ama o kadar geçmişime aitti ki nasıl hissedeceğimi bilemedim. Parmaklarımı üzerinde gezdirdiğim ahşabın çatlakları yorgundu, yıllardır dolapta bulunmayı bekliyordu sanki ama aynı zamanda daha dün elimdeymiş gibi hissettiriyordu. 

Birkaç kere dinledikten sonra tamam dedim, bu müzik kutusunu annem bana üniversiteden mezun olduğum gün hediye etmişti. Hatta bir elimde papatya demeti diğer elimde de telefonum olduğu için müzik kutusunun olduğu poşeti aldığımda düşürmemek için sıkıca tutmuştum. Eve geldiğimde makyaj masamın önüne koymadan önce biraz melodisini dinlemiştim, tamam şimdi hatırladım. Sıcak bir mırıldanmayı andıran melodisi huzur doluydu, bu sesi nasıl unutabilirdim ki? Sonra açık penceremden bir rüzgar doldu odanın içine ve henüz üniversiteye gitmediğimi, 17 yaşında olduğumu hatırladım.

Bulanık zihnimden bir anlığına kurtulmak için kafamı kaldırıp gözlerimi odamda gezdirdim. Üniversiteye giriş sınavı için test kitaplarım, üst üste dizdiğim denemeler yığını, yanlışlarıma bakmak için bir kenara ayırdığım yaprak testler, masamın üstündeki duvarda matematik formüllerinin ve çalışmam gereken edebiyat konularının yazılı olduğu yapışkanlı not kağıtları… “Gerçek” bu denli gözümün önündeyken elimde tuttuğum müzik kutusuna dair olan anılarım nasıl bu kadar “gerçek” olabilirdi ki?

Uzun süre oturduğum için uyuşmuş bacaklarımla afallayarak kalktım yerimden, yaşadıklarıma anlam veremiyordum. Benim olduğuna emin olduğum anılarım gelecekten mi geliyordu yoksa hiç yaşanmamış mıydı? Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, ne mezun olduğum günü ne de ondan öncesi ya da sonrasını hatırlayamıyordum. Sadece müzik kutusu vardı, tatlı melodisi ve çevirirken nadiren gıcırdayan kolu. Bazen birden gelen bir kokunun veya melodinin insanı yıllar öncesine götürebildiğini biliyordum ama sahte bir anı?

Aklım o kadar karışmıştı ve neye olduğunu bilmesem de o kadar sinirliydim ki elimde sıkıca tuttuğum müzik kutusunu duvara fırlattım. Tahmin ettiğimden daha gürültülü bir şekilde parçalanıp yere düşen kutunun sesi annemi uyandırmıştı, içerden bana seslendiğini duydum ama cevap veremedim. Farklı yerlere dağılan parçalarına nefretle bakıyordum, benim olmayan bir anıya ait olduğu için değil de aklımı bu kadar karıştırdığı için. On tane parmağım vardı, defalarca saydım on tane parmağım vardı, rüyada değildim. Olanları daha kendi kafamda toparlayamazken benim için endişelenip odama gelmekte olan anneme ne diyeceğimi de bilmiyordum.

Her şeyin üstüme gelmesiyle gözlerimi suçlu küçük bir çocuk gibi halıya diktim ve annemin gelmesini bekledim. Onun mantıklı bir açıklaması vardır diye düşünüyordum, her zaman mantıklı bir açıklaması vardı. Kapının açılma sesiyle kafamı kaldırdığımda gözlerim annemin uykudan yeni uyanmış gözleriyle buluştu. “Kızım neden yerde oturuyorsun üşüteceksin, hala bitiremedin mi dolabını toplamayı?” 

“O elindeki sana mezuniyetinde hediye ettiğim müzik kutusu değil mi?”

Yazar: Özgür Özben

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.